Abdullah Avcı ile birlikte yeniden yapılanan Milli Takım'ın, Avusturya-Portekiz- Almanya üçgeninde oynadığı 5 hazırlık maçında aldığı 4 galibiyet geleceğe umutla bakmamızı sağlamıştı. Sezonun kapanmasına rağmen kampa giden 28 futbolcu, arkadaşları tatil yaparken sezona yeni başlamışçasına istekli, hırslı, coşkulu bir performans sergilemişlerdi.
Bu performans sonrası 7 Haziran 2012'de Sabah'taki yazımda şu uyarıyı yaptım: "Başarıyı alkışlıyorum. Ancak 2014 elemelerinde nasıl bir 11 ile sahada olacağımızın ipuçlarını hala görememiş olmamın sıkıntısını yaşıyor ve uyarısında bulunuyorum. Bu takımın tek bankosu kaleci Volkan Demirel (O zaman omuzu çıkmamıştı). 10 forma için dördü sakatlanıp kadrodan çıkarılan 31 aday var. Un var, yağ var, şeker var. Sıra helvayı yapmaya geldi."
Sonuç; duygularımızla gerçeği aynı kapta yoğurmaya çalışınca duvara tosladık. Her maça değişik onbirle çıktık. İstikrarı yakalama adına ideal onbirimizi bulamadık. Takım olamadık. Değişemedik, gelişemedik, geriledik. Özgüven kaybettik. Abdullah Hoca, "Liderliği istiyoruz" şeklinde kulağa hoş gelen dev bir hedef göstermişti. Liderliği göremediğimiz gibi elemeleri iki yıl sürecek bir turnuvaya bir ayda havlu attık.
Helva yapmasını beklediğimiz Abdullah Hoca, "Romanya ve Macaristan, bizim için eşik atlama maçları" demişti. Eşiğe takıldık, burun üstü çakıldık. Kaşımız, gözümüz patladı. Bir turnuvayı daha ıskaladık.
Ben "Zaman çok kıymetli" diyorum ve Abdullah Hocam'a kıssadan hisse bir atasözü yolluyorum: "Rüzgara hakim olamıyorsan yelkenlerini ona göre ayarlayacaksın. Çünkü; hayat karşılaştığın güçlüklerle değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir."
Kaleci Volkan Demirel'e bir uyarım ve bir önerim var: Volkan uzun yıllar mesleğini sürdürmek istiyorsa tez gidip omzundan ameliyat olmalı. Bir kaleci kafasında, "Eğer yeniden sakatlanırsam" korkusuyla kaleyi koruyamaz. Çünkü yediğimiz ilk gol, maçın gidişini değiştiren gol tamamen bu korku yüzünden rakibinin ayaklarına kapanmamaktan ve yere yatmamasından kaynaklandı.