İlk yarı bittiğinde Fenerbahçe'nin rakip kaleye isabetli şutu yoktu, ligin son sırasındaki Denizlispor ise Sacko ile bir pozisyon yakalamış, Sagal'ın şutunu Altay, Altay gibi kurtarmıştı. Evdeki hesap bu değildi elbette. Eldeki kadro, Emre Belözoğlu ile beyaz sayfa açmıştı. Galatasaray ve Beşiktaş'ın kaybettiği haftada Fenerbahçe kazandığı takdirde, Galatasaray'ın önüne geçecek ve Beşiktaş ile de farkı 2 puana indirecekti.
Bir de ara haftada Malatya maçı olduğu düşünülürse son 4 deplasmanında hiç gol atamamış Denizlispor karşısında yapılması gereken ilk yarıda rakibin umutlarını tüketmekti.
Peki neden olmadı? Fenerbahçe iç sahada birçok maçta olduğu gibi tempoyu yine yükseltemedi. Buna iki bekin hücuma kısıtlı katkı vermesi, Sinan'ın maç eksiği ve Pelkas'taki düşüş sebep gösterilebilir. Devre ortasında Emre Belözoğlu'nun takıma neler söylediğini tahmin etmek zor değil. Tahminen şu cümleyi kullandı: Hızlı oynayın, topun yönünü değiştirin, ikinci toplara baskı yapın ve dikine oynarken risk alın...
Fenerbahçe öyle de başladı. Oyunda bir korner ya da serbest vuruştan gelecek gol kokusu vardı. Öyle de oldu... Kornerden gelen ortada Samatta'nın kafası ile Fenerbahçe geç de olsa gole kavuştu. Denizlispor'da Sagal ve Rodallega dışındaki oyuncular mücadele etmekten başka bir özellikleri olmayan, takımı 11'e tamamlayan futbolculardı.
Emre Belözoğlu'nun elinde sihirli değnek yok. Bol ara haftanın olduğu ligde taktik çalışacak boş gün de yok. Fenerbahçe seri galibiyetler almak zorunda. Bir yerden başlamak gerekiyordu. Dün o gündü. Şimdi Malatya deplasmanı ve dönüşte içerideki Gaziantep maçından 6 puan alırlarsa evlerinde derbi kaybettikleri Galatasaray'ın 4 puan önüne geçecekler. Şampiyonluk derseniz; 2 olmadan 1 olunmuyor.