"Messi mi Cristiano Ronaldo mu?" gibi sonu gelmeyen anketler yerine 20 yıl önce sakatlık görüntüleriyle dünyadaki her futbolseverin kalbini burkan Brezilyalı Ronaldo'yu hatırlayalım. 1998 Dünya Kupası finalinde sakat sakat oynatılması bir başka hikâye. Bir yıl sonra 21 Kasım 1999'daki Inter- Lecce maçında diz bağlarından sakatlanan Ronaldo, 6 ay sonra geri dönmüştü, sahada 6 dakika kalabildi… Couto'ya o 'marka' çalımını atmak için hareketlendiğinde yığıldı kaldı. Ronaldo bu sakatlığı yaşadığında 23 yaşını doldurmak üzereydi ve 233 gol atmıştı. Aynı yaşta Messi'nin 144, Cristiano Ronaldo'nun ise 115 golü yazıyor istatistiklerde. 8 yıl sonra Brezilya'da anti-doping komitesi koordinatörü Santi'nin yaptığı açıklama satır aralarında kaldı belki de: "Bu sakatlıkların sorumlusu PSV Eindhoven kulübüdür. Ona gelişim çağında çok fazla anabolik streoid iğneleri yaptılar. Amaçları bacak kas gruplarının hızlı gelişimiydi ama dizleri bunu taşıyamadı." Acı ama gerçek...
BİELSA AİLESİNİN EN VASATI MARCELO
G.Saray'ın 20 yıl önce UEFA Kupası yarı finalinde elediği Leeds United için o günlerde milenyumun takımı manşetleri atılıyordu. Olmadı! Leeds, futbol ekonomisinin içinde savruldu gitti. Bu sezon Championship'te bitime 9 hafta kala liderler. Takımın hocası Marcelo Bielsa... Bir tarafta Guardiola ve Pocchetino'nun ilham kaynağı, akıl hocası diğer tarafta gemiyi limana yanaştıramayan, her kulüpte sorun yaşayan bir teknik adam. Onun nasıl bir aileden geldiğini hatırlarsak, tarihin en sıra dışı hocalarından biriyle daha fazla empati kurabiliriz. Arjantinli bir burjuva, Rosariolu bir entelektüel. Bielsa'nın dedesi ülkenin en önemli düşünürlerindendi, babası Rafael Pedro ise ölümüne kadar baro başkanlığını üstlenen bir avukat. Tarih profesörü anne, üç çocuğunu da şehrin entelektüellerinin doldurduğu evde büyüttü. Ama evin iki erkek çocuğu Marcelo ve Rafael piyano çalmaları gereken saatlerde piyanonun başına kardeşleri Maria Eugenia'yı oturtuyor ve futbol topunu alıp, yan salonda annelerine çaktırmadan kendilerini bahçeye atıyorlardı. Rafael, Marcelo'dan iki yaş büyüktü ve ülkenin en parlak politikacılarından biri oldu. Nestor Kirchner kabinesinde dışişleri bakanlığı yapan Rafael, Marcelo gibi sıkı Newell's Old Boys taraftarı. Kız kardeşleri Maria, ülkenin sayılı mimarlarından ve Santa Fe eyaletinin yönetiminde 2. isim olarak politikada. "Çok kitap okurdum ama öyle bir aile ki; düşünün en vasatları bendim" diyen Bielsa, hayatta hep mükemmeli arayanlardan ve bazen her şeyin tamam olması size galibiyeti getirmiyor futbolda.
GRANERO'NUN KİTAP SEVGİSİ
Akıllı telefonların, tabletlerin olmadığı yıllarda yolculuklarda, idmanlarda kitap okuyan futbolcu sayısı elbette daha fazlaydı. Futbolsuz günlerde birçoğu okuma özlemini gideriyor. Benim Türk futbolunda tanıdığım en iyi okur Cihan Haspolatlı idi, elinden kitap düşmezdi. Cihan'ın İspanya şubesi ise Esteban Granero. Real Madrid altyapısından yetişen Granero, 32 yaşına geldi ve ikinci ligde Marbella forması giyiyor. Gelmesi gerektiği yere hiçbir zaman gelemedi futbolda ama onu İspanya'da özel kılan; kitap sevgisi. Camilo Jose Cela Üniversitesi'nden psikoloji lisansı alan Granero yıllardır gazete ve dergilerde köşe yazıları yazıyor ve edebiyat severlere kitaplar öneriyor. İspanyol orta sahanın bir numarasını not düşeyim: Ernest Hemingway'dan Silahlara Veda.