Ziraat Türkiye Kupası'nın 61 yıllık tarihinde bu kadar kıymetli bir dönemi daha oldu mu bilemiyorum. Fenerbahçe'nin şampiyonluk ve kupa hasretinin olduğu bir dönemin ardından bu zaferin, sarı-lacivertliler için teselli sayılabilecek "çöldeki vaha" etkisi oluşturduğu aşikar! Özellikle de Galatasaray'ın Süper Lig şampiyonu olduğu bir sezonda…
Sarı-lacivertliler, kupa şampiyonluğunu nasıl hak ederek kazandıysa lig şampiyonluğunu da aslan payı Jesus'ta olmak üzere kendi hataları ile kaybettiler. Jesus "Her şeyi ben bilirim" psikolojisinden, sistem ve oyuncu tercih hatalarından erken dönebilse başka istatistikler konuşuyor olabilirdik. Finalde de 4'lü savunma, 4-4-2'lik anlayışla ve Batshuayi'nin golleriyle kupaya uzandı. Arda başta oyuncuların alkışlanacak bir performans sergilediği finalde Valencia biraz daha motive olabilse fark açılabilirdi. Emre Belözoğlu 2-0 geriye düşünce 35'te radikal bir kararla Caner, Serdar ve Biglia'yı aynı anda oyundan çıkardı. Serdar Gürler'den beklentisini bilemem ama Biglia'nın organize ettiği orta sahayı ve Caner'in tuttuğu sol beki Fenerbahçeli oyuncuların elini kolunu sallayarak geçmesi, değişikliği zaten çağırmıştı. Emre hoca ilk yarıyı beklemeye gerek duymadı. Ama hamleleri maç bitene kadar gol bulup skoru değiştirmeye de yetmedi. Jesus başarıyı lig şampiyonluğu ve Türkiye Kupası'nı kazanmak olarak tanımlamıştı. 1 ikincilik, 1 kupa, bir de Süper Kupa Finali kötü sonuç değil. Kupa şampiyonu Fenerbahçe'yi de tebrik ederiz.