Şenol Güneş Antalya'yı deplasmanda 5-1 yenen takımını Kasımpaşa karşısına çıkararak ödüllendirmek istedi. Sarı kart cezalısı Ersan'ın yerine oynayan Milosevic dışında aynı ekip sahadaydı. İlk yarı 'güneyden esen' 5-1'lik lodos rüzgarının etkisinden midir tam bilinmez Beşiktaşlı oyuncular kendilerini farklı ve ayrıcalıklı kılan anlayıştan uzaktılar. Yardımlaşma, birbirinin eksiklerini kapatma gibi hasletlerin yerine aşırı özgüven ve bireyselliğin ön planda olduğu 45 dakika izledik. Sadece Quaresma olsa mesele geçiştirilebilir ancak ilk 45'deki değişimin izlerinin iyi bir analize ihtiyacı var.
İlk yarıdaki futboluyla Beşiktaş sezon başından bu yana ilk kez bir takım karşısında savunulan takım olmaktan savunan takım olmaya döndü. Kasımpaşa, Eren Derdiyok'la bu sezon ilk kez 11 oynayan genç ve uyumsuz Milosevic'in üzerine yüklenebilse 2-1'in üzerine çıkabilirdi. Şenol Güneş ikinci yarıya doğru tercihlerle başladı. Bireysel ve etkisiz oynayan Quaresma'yı ve baskı karşısında yorulan ve birkaç top ezen Necip'i çıkarması ve onların yerine Gökhan Töre ve Sosa'yı alması orta sahayı ve takımı kendine getirdi. Gomez'in attığı ve maçı 2-2'ye getiren gol bu değişimin ve tempolu oyunun ödülüydü.
Bu bölümde Beşiktaş çok şeyi doğru yaptı. Ancak bir şeyi yanlış yaptı. Soldan rakip ceza alanına kadar hızla ve başarıyla taşınan toplar orada anlamsız bir şekilde ezildi hatta "aptalca" kaybedildi. Futbolda aldığınız risklerin karşılığı vardır. 67'de Eren'in golüne böyle bakılabilir. Ancak yenilen golde savunmanın yerinde olması Rhodolfo- Milosevic üzerinde daha çok fokuslanması gerektiğini gösterdi. Oğuzhan'ın penaltısı ve 3-3 biten gel-gitlerle dolu maçta Beşiktaş'ın kaybettiği iki puana üzülmeye hakkı yok. Çünkü maçın ve oyunun hakkı da bizce de beraberlikti.