Açıkçası bu sonuç benim için sürpriz değil. 14-15. haftalarda hemen hemen görüyordum bu tabloyu. Tıpkı Erik Gerets'in ikinci sezonu gibi, 82 puan alan takım bir sezon sonra 56 puan almıştı. Böyle suni, küçük galibiyetlerle "Aa oluyor mu" dersin ama oyuncular çoktan kabullenmiştir. Bence Galatasaray taraftarı bu maça pek rağbet etmedi. Bu sezondan beklentileri yok. Teknik direktör Mustafa Denizli için zor günler. Avrupa'yı, Lazio eşleşmesini düşünüyorlarsa bile bu takımı ligde de formda tutmak lazım.
İlk yarı bittiğinde sol stoperin ve sol bekin sarı kartlı. Hoca Carole'u çıkardı ama Semih'i de çıkarmalıydı. Yapabilirdi, yapmalıydı. Ben iddia ediyorum, Galatasaraylı oyuncular iki hafta sonra oynayacağı takımı bilmiyordur. Akhisar maçında 1-0'dan 2-1'e getirdiler çünkü iddia var kupada. Burada doldur boşalt dışında bir çaba yok. Ben Mustafa hocayı tanırım, acımasızlık derecesinde operasyon yapabilecek bir testeresi vardır. Hoca testereyi vuramıyor, onu da görüyorum. Böyle devam edilirse hoca da tartışılmaya başlanır. Hoca radikal değişiklikleri yapabilecek bir isim. Bu zaman yapılmayacaksa ne zaman yapılacak? 29 gol yemiş Galatasaray, ligin bitimine 13 hafta var.
Mustafa hoca maçta Donk'a nasıl dayandı şaşırdım. Dünkü hakemde gördüğünü çalan bir profil gördüm. Oynatmaya çalıştı, zaman zaman sarı kartları es geçti. Mustafa Denizli'nin yapmadığını hakem yapıp Donk'u atmalıydı. Çok yanlış işler yaptı. Bir mucize peşindeyseniz Donk'la oynamazsınız, Bilal'le oynarsınız. Pas alışverişi yaparsınız, hücum denersiniz. Yenilebilirsiniz. Peki şimdi yenilmediniz mi? Tabii burada şöyle yapsa, böyle yapsa diye yazmak kolay, o da Avrupa'yı düşünüyor. Bu zamana kadar yapmadığı radikal işleri erteliyor ama artık yapması lazım. Bu şekilde kendine zarar veriyor.
14 Şubat'tayız. Eğer büyük takım bu tarihte iki kupada devam ediyor, ligde havlu attıysa dikiş tutmaz, olmaz. Motivasyon düşer. Takım uçmuyordu belki ama iniş çıkışlar vardı. Mustafa hoca geldiğinde coşkusu, enerjisi ve açlığıyla "Ben geldim" dedirtmeliydi. Bu aslında Denizli meselesi de değil. Geriye gitti Galatasaray. 5'ti fark, 15 oldu. Şöyle risk alsaydı, TRT'de yorum yaptığı, gözlem yaptığı günlerde düşündüğü gibi... Gerekçeler var ama her şeye rağmen "Bam" diye vuracaktı hoca, "Sen değil o, şu değil bu oynayacak" diyecekti. "Aman belki ligde gideriz" dedi, olmadı. "Avrupa'da gider miyiz?" diyor şimdi de. Belki hayal dünyasında dört tane kelle koparıyor.
Mersin İdmanyurdu eğer kendine güveni olsa bu maçta 5'e bile gidebilirdi. Yaptığı değişiklikler skoru korumaya yönelikti. Ümit Özat'ın bu konuda bir gerekçesi var. Bir risk alarak küme düşme potasında, kriz halindeki bir takımın başına geçti. Ümit hocanın eli takıma değmiş. Oyuncular antrenörün kontrolünde oynuyor. Pozisyon her durduğunda yerlerini anlatıyor. Takımın coşkusunda bir dönüş var. Elindeki Nakoulma'sı dört büyüklere gol atmış. Demek ki geniş alan oyuncusu... Geniş alan yakaladığı zaman, bu tip maçlarda etkili oluyor. Bir yaşam mücadelesine girmiş durumdalar.