Öncelikle şunu söyleyelim; ilk 10 dakika dışında Gençlerbirliği'nin kazanma şansı hiç yoktu. Bir tek bu 10 dakikalık bölümde çabuk hücumlarla 2-3 kez tehlikeli geldiler.
Son paslarda başarılı olsalar, golü de bulabilirlerdi. Ancak, 10 dakikadan sonra öyle bir baskı yedikler ki, daha doğrusu Fenerbahçe öyle bir pres yaptı ve hızlı oynadı ki, karşılaşma tek kaleye döndü. Fenerbahçe birçok da pozisyon yakaladı gole kadar. Kenardan, duran toptan, karambolden tehlikeli oldular.
Maça iyi başlayan Gençlerbirliği kalecisinin de sakatlanmasıyla iyice geriye yaslandı. Fakat, Fenerbahçe'nin coşkusu yanında paniği de getirmişti son vuruşlar ve paslarda... Bir tek Emre Belözoğlu ve Caner hücumlarda sakin ve isabetliydi. Gençlerbirliği sadece gol yememeye çalışıyordu, ta ki penaltıya kadar.
Fenerbahçe'nin puan kaybettiği maçlarda (Sivas ve Elazığ) haklı bir serzenişi vardı: "Biz kötü oyunumuzu kendimiz yorumlarız, kendimiz çözmeye çalışırız.
Hakemleri ilgilendirmez" dediler.
Ve yüzde yüz haklıydılar.
Dün de maçı hak eden, Fenerbahçe, iyi oynamayan Gençlerbirliği'ydi.
Cüneyt Çakır, Fenerbahçe lehine hata yaptı ve penaltı kararı verdi. Ardından Alper Potuk'un klasik özelliği olan soldan delici diriplinkleri ile ikinci penaltı geldi ve maç koptu. İkinci penaltıda bütün hakemler penaltı verirdi ama birincisi tartışmasız penaltı değil. Kim bağırırsa birisi imdada yetişiyor. Dün de Cüneyt Çakır vardı. Cüneyt Çakır, Fenerbahçe'nin güzel oyununa haksızlık yapmıştır. Hakem karışmasaydı da Fenerbahçe kazanırdı...
Fenerbahçe kazanması gereken maçı, oyunun tamamına yakın bölümünü üstün ve baskılı bir futbol sergileyerek, en önemlisi de hiç pozisyon vermeyerek bitirdi. Maçın oyuncusu; tecrübesi, penaltı atışlarındaki sakinliği dışında, oyun içindeki organizasyonuyla Emre Belözoğlu'ydu.