Tam bir Şampiyonlar Ligi maçı izledik. Son iki maçtaki sonuçlar, gözümüzü kapatıp ilk haftalara bir geriye döndüğümüz zaman nereden nereye geldik.
Maçı izliyorum ve soruyorum kendime... "Ligimizin şampiyonluğa oynayan takımlarından birinin teknik direktörü olsam, hani genç takım, yedekler denilen bu Manchester United'dan oyuncu alır mıyım" diye... Kaleciyi alırım; savunmayı, orta sahpayı transit geçiyorum onları da alırım. Fernandez ve Welbeck'i ver bana, arkasını ben süslerim. Ligimizin şampiyonluğunun en önemli adayı olacağına inanıyorum. Çünkü benim kafamdaki ikinci soru, "Bu takım ligimizde şampiyonluğa oynar mı?" idi. İlk adaylardan olur bence...
Tabii ki tam kadro olmamaları bir avantajdı. Açıkçası ben de Manchester United'ın bu kadrosunun bu kadar iyi olacağını düşünmemiştim.
Fatih Terim, Muslera, Burak... Hangisini söylersem söyleyeyim, bu kadar oynamalıydı. Bu kadar oynarsa, mücadele ederse ancak yenebilirdi. İlk yarının tamamı gitti-geldili maç oldu. Ama ikinci yarının başında hani deriz ya "Bu sıcağa kar dayanmaz" diye, geliyorum dedi zaten gol... Geldi de...
Sonra dakika 60 Engin girdi. Daha doğrusu iki dakika giremedi; sebebi de hücumda bir, savunmada iki kez korner olduğu için Elmander'i Fatih Terim çıkarmadı haklı olarak. Sonra beşledi orta sahayı... Ve Manchester'ın ilk yarıdaki rahat rahat pasla gelip sızmalarını engelledi.
"Hoşgeldin Melo" diyelim. Müthiş oynadı. Hamit, CV'sinin karşılığını verdi. Amrabat, "Bu paralar benim için boşuna verilmedi" dedi; dedirtti. Burak, Avrupa'nın en etkili forvetlerinden bir tanesi. Darbeli kafa vuruşlarında kendini biraz daha geliştirmiş, ki golde gördük. Sonuçta Terim herhalde üç gün kendine gelemez, çok yorulmuştur. Oyuncular, inanın bundan daha iyi olmazdı. Yani, genç Manchester geyiği bence sadece geyikti.
Hakem mi; tek kelimeyle bayıldım. Taraftarı da unutmamak lazım; muhteşemdiler.