MİLLİ Takım'ın tarihinde 500. maçı... İstanbul'un göbeğinde... Manevi anlamında çok önemli bir karşılaşma... Bugüne kadar oynamış çok önemli yıldızlarımız, teknik adamlarımız davetli... Fakat maalesef tribünler dolu değil. Hep söylüyorum; Milli Takım'ın taraftarı yok, seyircisi var. Maça gelenlerden de 1-0 geriye düşünce "Yeter Yıldırım Demirören yeter" tezahüratları (Federasyon Başkanı'nın isminin bu şarkıya uyumlu olması da onun talihsizliği)... Sonrasında 1-1, "Laralaylay laylay Şampiyon Türkiye..." Öncelikle Milli Takım taraftarı oluşturmamız gerek.
Bu kısa sitemden sonra maça gelelim. Önce şöyle özetleyeyim: Bizde oyuna girenler katkı sağladı, Danimarka'da oyuna girenler katkı sağlamadı. 10. dakikada "Bu Danimarka bizim bir gömlek üstümüzde" dedim. Son 10 dakika biz daha iyiydik. Aradaki 70 dakika ortada maç oldu. Mili Takımımız'ın bir puan maçı gibi coşkulu, konsantrasyonu yüksek oyununu beğendim. Maçın başında Danimarka'ya verdikleri oyun üstünlüğü yüzünden morallerini bozmamaları ve 1-0 geriye düşer düşmez golü bulmak önemli artılarımızdı. Hep öne doğru oynama isteğimiz de bir başka pozitif yönümüz. Ama hızlı ve öne oynamayı isterken çok pas hatası yapmamız da eksimizdi.
Bireysel anlamda kapasitesinin çok altında fazla oyuncu yoktu. Bekir-Semih iyilerdi. Nuri'ye Liverpool yaramış. Bu, önemli bir gelişim bizim için. Mevlüt'ün sürekli pozisyonların içinde olmasını beğendim. Kaleci Onur, "On yıl daha buradayım" mesajını verdi.
Abdullah Avcı ve ekibini ayrıca kutlamak lazım. Çok yetenekli bir oyuncu keşfetmişler. Kerim, 1993 doğumlu bir oyuncu için oyun bilgisi ve yetenekleri kullanabilme açısından fazlasıyla gelecek vaad ediyor.
Danimarka, organize bir takım. Maçın başındaki 11'iyle devamında girenler arasında fark var. Bizim ise oyuna girenler, hatta oynamayanların da hemen hemen denk olmaları uzun vadede bir avantajımız. Arda'nın tamamen liderliğe soyunması Avrupa deneyiminden dolayı da ihtiyaç.