Bırak 9 yılı bir kenara, bir turnuva için bile birimiz orada olsaydı o turnuvanın bir stratejisi olurdu... Takım da ona göre kurulurdu. Baskıcı Doğuş, agresif Sinan ile savunmayı ön sahadan başlatacaktık. Hidayet'in (baskı yapmadan oynamayı tercih ettiği için) tuttuğu adamlar, topu rahat rahat getirince, o düşünülen 'press'ten eser kalmıyor. Bu ufak manevrayı yapmak için öyle şatafatlı bir koç olmaya gerek yok. İtalya'nın, Yunanistan'ın oynadığı basketbol uzaydan gelme düzenler değil ki. Tüm dünya, güce, çabuk pasa, saha da top ile oynayabilen daha çok sayıda oyuncuya yıllardır yönelmiş durumda. Gelişmenin olmazsa olmazı, stratejiden de öte oyunun mecburiyeti. Süreklilik gösteren, oyunun iyice yükselen sertliğinde, acil değişiklikler üretebilen hiç bir stratejiyi yakalayamazsın.
Günün en büyük silahı olan pick and roll'u (perdele devril'i) Ender sadece kendi becerisi ile oynuyor. Bu satırların ne dediğini, en çok da Milli Takım'da oynayan oyuncularımız hissediyordur. Yaşayanlar yani...
Çözümü neden uzaklarda aradık!
Kendi adıma söyleyeyim, Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta hep çok düşük bütçeler ile doğruları, başarıları yakaladık. Ülker ile Top 16'da mütevazı bütçeler ile Avrupa'da yenmediğimiz takım kalmadı. Değeri NBA'den daha yukarılarda olan Obradovic'i isimsiz oyuncular ile alt ettik. Cibona galibiyetlerinini, Alba Berlinleri, Prokomları saymıyorum bile. Bu spor, yenilirsin, yenersin... Ama oralarda başarılı kalıyorsan, o düzeye aitsin demektir. Al bu son şampiyonayı yöneten koçları, yaz yanyana... Bir dolu coach'umuz var, onların seviyesinde, üstünde...Sakın ha, yabancıya karşıyım falan sanmayın. Hepsi, dost, arkadaş ve hoş geldiler... Benim vurgum, bizler yeterliyken, neden hep uzaklarda aradık çözümü, bir 3. Dünya basketbol ülkesi gibi...
Mazerete yer yok
Neden Messina'yı bekledik? Pazar da yoksa, gidersin marketin en kralından alırsın... Ama pazarın dünya pazarıysa ne gerek var macera aramaya... Finlandiya yenilgisi kazaydı diyelim son iki çeyrekte yaş ortalaması 24.5 olan çoluk çocuk Rusya mağlubiyetine kadar gitmemeliydi olay. İçinden 2-3 ayrı takım yaratılacak, her pozisyondan değer çıkartılabilecek bir kadro da, Ömer Aşık'ı, Ersan'ı, Serhat'ı hatta Sinan'ı çok daha verimli kullanır, oralara asla şutörsüz gelmez, oyun kurucularımı evde bırakmaz, hatta bir tane daha ekler ve ne yapalım 'Hidayet formsuzdu' mazeretine sığınmadan güle oynaya, zevk alarak, aldırarak buradan finallere yürürdüm...
Güneş hep doğuyor
Türkiye'ye buruk, üzgün, moralsiz döndük... Benim için "Biz Tanjevic'e söyledik onu al, bunu getir" diye söylevlerinin pek değeri yok artık. Bizlerden çok önce Nasrettin Hoca koymuş orada noktayı; testi kırılmadan önce söylevi ile... Güneş hep yakınlarda bir yerlerde doğuyor. Yeter ki yakınında ol, uyuya kalma...