Tam bir Kadıköy takımı gibi başladı oyuna Fenerbahçe… Önde baskı ile rakibi kendi birinci bölgesine sıkıştırdılar ve kaleyi-kaleciyi görecek pozisyonların peşine düştüler. Ferdi'nin temposu, İsmail'in agresifliği ile kazandıkları toplarla rakip kaleye de çabuk gitmeye başladılar. Maximin sanki serbest oyuncu gibiydi. Adana Demirspor Tadic ve İrfan Can Kahveci'nin başına nöbetçileri dikmiş, sağ kanadı kilitlemişti. Bu noktada "heyecanlar" devreye girdi. Maxi kendi şovunun peşinde, her fırsatı çalıma dönüştürme sevdasında kaldı. Ferdi ile senkron tutmadı. Buna rağmen Dzeko golünün asisti, kalabalık arasından geldi. Syzmanski'nin "6-8" arasında oynaması mantıklı, verimi de fena değil. Ancak hücumu olgunlaştırma aşamasında ciddi eksiklik oldu. Fenerbahçe rakip ceza alanına yaklaştığında ciddi bir karmaşa, "bilememezlik" yaşanıyor. Sadece duran topların bir aklı var. Sonrası topa ayağını değenin aklı ile sınırlı. Mourinho imzasını şu ana kadar sadece takım disiplininde gördük. Ve beklenen; Mourinho "Türk Hakemleri" ile tanıştı. Yerden kalkmayan, vakit geçiren, ağır davranan bir takıma izin verip, topu çabuk kullanmaya çalışan Fenerbahçe için taç atışı tekrarlatan bir pozisyon cahili. Neye faul çalacağından- çalmayacağından habersiz. Özel biri Bitigen'den kurtuldu ama daha HUM (Halil Umut Meler) var. Esas sürprize hazırlı olsun. 15 yaşında gencecik bir çocuğu kalesine koyan Adana Demirspor'un üç net pozisyonu olduğunun da altını çizelim. Sahaya doğru yayılıp, ayağa pası da yüksek yüzde ile yapıyorlar. Ligin yine can yakan takımı olurlar.