Bu sezonun büyüsü farklı. Rakibin ismine veya sahaya çıkacak oyuncu grubuna takılmadan taraftarın hücum ettiği tribünler var. Bu takıma saygı duyup, İsmail Kartal'ın dokunuşlarına güvenen ve arkasında duruyor büyük kalabalık. Bu da sahaya büyük bir özgüven olarak yansıyor. Yanlışlar çabuk düzeliyor, arkasından ritim geliyor. Bulgaristan Şampiyonu var karşılarında. Kartal'ın dediği gibi son maçta "7" yemiş ama yıkılmamaya niyetli bir takım. Nitekim ilk dakikadan dersi vermeye başladılar. Başını kaldırtmadılar Fenerbahçe orta sahasının. Seti iyi ördükleri gibi, topu da hızlı ve etkili şekilde taşımaya başladılar Fenerbahçe kalesine. Bu sezon ilk defa bu kadar çaresiz kaldılar. Fred ve Tadic toparlamaya çalıştı bu şaşkınlığı. Crespo ve Zajc bir türlü geçemediler koltuğa. Becao ile Djiku direksiyonu geçip, toparladılar arka tarafı. İlk gol de ikincisi de tam zamanında geldi. Hem "acaba" sorusunu sildi akıllardan, hem de rakibe "kazanamazsın" kartını okuttular. Tek oyuncu; Tekpetey ile karşı koydu Ludogorets. Dzeko ve İsmail olmadığında kısa kalan defans hattının, duran toplarda sıkıntı çektiğini de gördük. Dediğimiz gibi derslikti bu maç. İsmail Hoca, özellikle karşı baskıda sürekli geç kalan orta sahasını veya rakibin hızlı ve isabetli paslarla bu baskıyı nasıl çabuk geçtiğini iyi analiz etmeli. En etkili Hücumların iki bekten gelmesi, Ryan Kent'in beklentilerin çok geresinde kalması da dikkat çekici. Böyle bir maç oynamayan oyuncuların özgüveni için ilaç olmalıydı halbuki. Öyle maçlar izlettirdiler ki, 18 resmi maçın 18'inin de kazanıldığı gecede, gözlerdeki ekşi tadı konuşuyoruz. "Ne güzel 3-1 yenildik" yorumlarından sonra "Ne kötü 3-1 yendik" noktası. Bu sezon böyle işte…