Maçın 10 dakikası geçtiğinde "Fenerbahçe kazanacak" dedik. Hem oyun gücü hem oyuncuların vücut dili hem de tribünlerin havasından hissediyordunuz bunu. Kasımpaşa öne geçtiğinde bile kimse "panik" yapmadı. Önceki üç maçta zorlanan takıma bu havayı getiren neydi? Nasıl böyle başkalaştılar veya geri döndüler? Jesus bir orta saha daha fazla (Arda) oynamayı tercih etti.
Bu neyi sağladı? Pas koridorunda bir kişi daha fazla oldular. Arao ve Zajc'ın seçenekleri arttı. Öndeki ikilinin yardımlaşacağı bir fazla kişi daha vardı.
Arda neleri değiştirdi? Arda Güler, hepimizin ümit ile baktığı müthiş bir oyuncu. Maça da damgasını vurdu. Ama o değil, mesela Mert Hakan, İsmail veya Crespo da olabilirdi ilk 11'de.
Çift santrforun getirdiği lüks güzel de, rakip merkezi kalabalık tuttuğunda topu "onlara" götüremiyorsunuz. Oyun formatı aynı ve oyuncu "kalibresi" farklı olunca, top Fenerbahçe'de kaldı, kararı onlar verdi. Arda Güler baskı yediğinde risk almadı. Aferin… Arkası dönük yakalandığında topu kaybetti, dönemedi; çalışması lazım. Ama kaleye yüzünü döndüğünde, "eyvah, eyvah…"
Her şeyden öte, takımın onu desteklemesi, sıkıştığında yardıma gelmesi, hata yaptığında başını okşaması önemliydi. Valencia dört gol attı. Penaltı atışındaki Jesus'un ısrarının altını çizelim. Penaltıcı belliyse, keyfiyet olmaz. Hele hele skor dengedeyse. Batshuayi'nin elindeki topun, kenardan gelen emirle Valencia'ya devredilmesi önemli. Jesus bir kez daha "Burada kimse kafasına göre hareket edemez" mesajını verdi takımına. Farklı kazandılar, Valencia dört gol attı, herkes mutlu. Bunlar güzel ama daha önemlisi eski günleri yaşadılar, nasıl kazandıklarını hatırladılar ve yine "başka" takım oldular. Dediğimiz gibi; geri döndüler…