İlk 15 dakikadaki baskı ve gelen gol ile bir anda kendini kolayladı Fenerbahçe... Kâbus, duran toptan gelen ortanın, yerleşmiş Fenerbahçe stoperleri arasından vurulan kafayla skora dengenin gelmesiyle başladı. Sonrasında Fenerbahçe'yi sadece yana pas yapmak zorunda bırakıp, bu yüksek konsantrasyonlu dirençten vazgeçmeyen Rizespor'u izlemeye başladık. Kenarları üç oyuncu ile kapatıp, merkezi de kalabalık tutan anlayış ile Bülent Korkmaz otobüsü çekti. Takımı sadece topu seyredip, etkili pas-atak imkânı vermemek için uğraştı. Buna yardımcı olan bireysel formsuzluklardan da yararlandı elbette. Valencia denediği birebirlerde topu kaptırdı, King'in bindirmelerinde etkili orta-şut gelmedi. Üstün oyun var ama turu getirecek verim yoktu dakikalar boyunca. Maçın ikinci anlamı Arda Güler'di. Genç oyuncu topu her ayağına aldığında heyecanlandırdı izleyenleri. Fenerbahçe'nin sağ kanadı bir anda rakip defansın da odak noktası haline geldi. Golün asistini kendi becerisi ve aklıyla yarattı Arda. Topun sorumluluğundan kaçmayan, her fırsatı zorlayan oyun lideriydi Arda. Tribünlerin mırıldanmaları, sonucun baskısına rağmen Fenerbahçe acele etmeden, istifini bozmadan sabırla oynadı. Jesus'un Emre Mor ve Ferdi'nin teke tekteki yeteneklerini kullanacağı dakikayı beklediğini biliyorduk. İkinci golün müthiş ortası da Emre'den geldi. Bu güneşe kar dayanmaz" demiş büyükler. Kupa maçlarının "sürpriz" özelliği devreye girmek üzereydi ki, Fenerbahçe "ipi" çekti. Uzun süredir forma bekleyen oyuncuların maç eksiğini çokça hissettiği bir gecede "yola devam" ettiler. Artık çözüm hamlesini, Arda "klasını" da cebine koydu F.Bahçe...