Maç öncesinde, iki takımın da durumunu masa üstüne koyup düşündüğünüzde, "gol atan kazanır" maçı bekledik. Öyle de oldu… İki takım da önceliğini birbirini kontrole verdi. Avcı, yüksek tempoda baskıyla oyun kurdurtmadı rakibine. Fenerbahçe için gol "anlara" bağlıydı. King'in direkten dönen topu da bu anlardan bir tanesiydi, Visca'nın şutunun Altay tarafından çelinmesi veya Szalai tarafından uzaklaştırılması da. Crespo'nun ikinci sarısı ve iki dakika sonrasında gelen Trabzonspor golü, kırılma noktası olarak görülebilir. Ama öncesindeki 60 dakikaya baktığımızda Bakasetas ile eşleşen Arao'yu düşündüğümüzde, Fenerbahçe zaten 10 kişi oynadı maçı. Gomez golü attı, Bakasetas pası verdi. Önlem doğru bir hamle ama yeteneğe veya iyi pasa önlem alamıyorsunuz. 10 kişi kalıp, yenik duruma da düşerseniz, ne yaparsınız? Jesus'un zamanı başladı o zaman. Enerjisi yüksek, taraftarını ve hakem yorumunu arkasına almış bir takıma karşı, hem oyunu dengeleyip hem de skoru bulmak zorundasınız. Forvet alıp, orta saha soktu Jesus. İlk bakışta mantıklı… Sonrasında İrfan Can'ı kenara çekip, bire birde etkili oyuncularına yönelmesi, ofansif tercihlerle hamle yapmak istemesi ise eski bir ezber… Topu kullanacak oyuncuları yerine, pastan veya kontrolden vazgeçip, tek anın peşine düşmesi… Bunlar olacak… Trabzonspor bu galibiyet ile tekrar zirvenin paydaşı oldu. Fenerbahçe yine 10 kişi kaldı, yine kaybetti. Başka türlü olmuyor zaten… Ligin hikâyesinde yeni bir bölüm açıldı sadece. Heyecanı veren Fenerbahçe, istediği zaman alan da o olacak…