Maçın rakamları belli olduğunda topun oyunda en uzun süre kaldığı karşılaşma çıkabilir... İlk yarıdaki faul sayısı yediydi. Toplam yapılan pas sayısı 600'e yakın. İki teknik adam da strateji kurdu. Birbirlerinin planı üstüne "nasıl yaptırmayız, nasıl yaparız?" cevabını aradı.
Rakibini sahasında tutup, sağlı-sollu tercihler ile oyun alanını büyüterek, kontrolü ele geçirdi Fenerbahçe... Sola baskı yapıp, Konyaspor'un oyunu sağdan kurmasını istedi. Sürekli pas köprüleri kurarak, maçı Amerikan oyununa çevirdiler. Metre metre ilerleyip, sabırla ceza alanına girdiler.
Tribünler son iki maçın mesajını alıp, tekrar Kadıköy'ün yolunu tutanlarla doluydu. İsmail Kartal'ın geldiği ilk gün istediği birliktelik kuruldu. Skorda geri düşmeleri, pozisyonda Konyalı oyuncuların daha "akıllı" olmasından kaynaklandı. Mesut Özil, bu tempo içinde diri kalamadı. Direksiyon İrfan Can'a geçti. İkinci yarı ile birlikte öyle bir baskı başlattılar ki, Konyaspor ilk şut fırsatını bulduğunda 35 dakika geçmişti.
İlhan Palut muhtemelen kendi takımını ilk defa bu kadar pes etmiş gördü. Ne baskıyı kırıp oyun kurabildiler, ne de kendi hızlı hücum planlarını gerçekleştirebildiler. Pelkas galibiyet golünü attığında sonuçsuz kalmış 25 denemesi daha vardı Fenerbahçe'nin... Kalabalığa atılmış tek orta yapmadılar.
Maç Fenerbahçe adına "kazanılmış" olmayabilirdi. Ama ortada çok çalışılmış, iyi-kötü dengesi doğru yapılmış, emeği yüksek bir maç var. Bunu takdir eden bir taraftarı da oldu artık. Hep yokuş yukarı gitmek zorundaydılar. İsmail hoca, dört sezon sonra tribünlerin alkışladığı, çıkanların surat asmadığı, girenlerin sonuç getirdiği bir takım oluşturdu. Lig ikinciliği bir sonuç olabilir ama Fenerbahçe için hedef değil. Artık sezonun "ağabeyliğine" soyunmalılar.