Kasımpaşa gibi bir rakip karşısındaki en kötü başlangıç yaşandı. Penaltıdan veya tartışmalarından vazgeçtim; böyle bir ön tarafı olan ekip karşısında geriye düşmek, Fenerbahçe'nin sorunlarını daha da büyütecekti. Buna rağmen karakter koydular sahaya ve oyunu zorlamaya başladılar.
Valbuena ve Mehmet Ekici beceri sınırlarının zirvesinde dolaşmaya başladılar.
Takımın geri kalanı, bu performansı organize etmek için vardı sanki. 17 orta ve ceza alanında 21 kez topla buluşmayla bitirdiler 45'i. 2-1'lik galibiyet ile soyunma odasına gidiyorlardı.
Yine bir yerleşim hatası Kasımpaşa'nın beraberliğini getirdiğinde de, öne koşma arzularını azaltmadılar. Orta sahasız oyunun tüm keyfini izliyorduk. Kasımpaşa'nın davetkarlığında Fenerbahçe özellikle sağ kanadı tercih ediyor, topu kaptığında da rakip dört oyuncuyla kaleci Harun'un burnunun dibinde bitiyordu. Değişim için kalkan tabelanın, yükü taşıyan Valbuena ve Ekici'ye olması da sürpriz değildi. Fenerbahçe'nin elinde isteği olan ama aklı-fikri olmayan oyun kaldı. Mustafa Hoca'nın kelepçelediği Slimani'ye devamlı orta yapıyorlar, duvara çarpmış gibi geri dönüyorlardı. Buna rağmen fizik olarak öne çıktılar ve son 15'i rakip sahada geçirdiler. Pas noktalarını altıpas olarak seçmeleri galibiyet golünü engelledi. Yine de son saniyelerdeki anlık hata ile de galibiyetin kapısından döndüler. Kayıp puan var ama "Böyle oynasın, yenilsin" fikrinin sahiplerine şikayet imkanı da bırakmadılar.
Sonuca şaşırmadan veya "nasıl olur?" demeden, lig ikincisi ile 15.'sinin karşılaştığını da anlamanız lazım. Oyuncu kalitesinde çok fark olmasa da birisi ötekinden daha iyi yönetiliyor. "Neden böyle?" diye bir merakınız varsa, Mister Comolli'yi aramanızı tavsiye ederim.
Ali Koç ve arkadaşlarına ne dediyse, onları nasıl (!) inandırdıysa, belki sizi de ikna eder.