Maçın vücut dilinde F.Bahçe'nin kazanacağına dair işaret bulamıyordunuz.
Tam tersine; Burak ve Onur'un kadro dışı kalması sonrasındaki ilk maçta, Trabzon taraftarı bütün biletleri tüketerek takımının arkasına geçmişti. Sosa ve Pereira liderliğindeki takım, bu sinerjiyi doğru değerlendirdi. Her taç atışının, korner vuruşunun veya serbest vuruşun Ünal Karaman tarafından hazırlanmış "set oyunları" vardı. Yedi sezon sonra kendi sahasında kazanırken Trabzonspor, rakibini de sahadan sildi.
Böyle bir maçtan puanla çıkmanız, mücadele etmeden olmaz. F.Bahçe bu aşamada ikiye bölündü. Öndeki dörtlüsü topa ayağını sokmadı, diğer altı ise ekstra ciğeri varmış gibi oynuyordu. Böylesine kopuk ve organizasyonsuz bir kadro, geçmiş üç maçındaki kişisel performanslar ile skorun peşindeydi.
Koeman, tabelanın gücüyle "devam" damgasını aldı. Ama takımı hem Anderlecht, hem de Alanya maçlarında rakibe teslim olmuştu. Bu maça da ekstra bir düşünceyle çıkmadı. Rakibi de nasıl analiz ettiyse, topu ayağına alan ceza sahasına kadar geldi. Kaleci Harun'un kahramanlığında, beraberliği getirecek pozisyonun direğe çarpmakta inat eden top olduğunu da iddia edebilir.
Gerçek şu ki; Bursa 2-0'dan maçı döndürmese, F.Bahçe düşme hattındaydı.
Daha iyisini yapmak için gelen, geçen sezonu ikinci bitiren oyuncuları ve hocayı beğenmeyen Comolli'nin de takkesi bir daha düştü. İşin kötüsü; Ali Koç ve arkadaşları gelecek sezonları da bu "akla" göre planlayacaklar.
Futbolu bilen ama oyundan bir haber olanların kararları bugünün sorumlusudur. En büyük pay sahibi de "F.Bahçe böyle mi oynar?" diyerek burnundan kıl aldırmayan F.Bahçe taraftarıdır. O yüzden oyuncu kalitesine göre oyunu planlamak başka bir zekadır. Herkes de bulunmaz.