Lige yeniden ortak olmanın peşine düşmek bir yana, 15. sıranın ateşlendiren baskısını da hissettikleri bir maçtı. Oyunun adı Fenerbahçe için "kazanmak" olsa da, Sivas takımı da farklı düşünmüyordu. Bu yüzden neredeyse maçın tamamında müthiş bir enerji hissettik. Fenerbahçe'nin Başakşehir maçıyla, "artık böyleyiz" dediği çift forvetli oyun biçimi, rakip ceza alanına giriş sayısının azalmasıyla birlikte, orta sahada direncini de azalttı. İsmail seçimiyle Robinho'ya kanat değiştirten Cocu tercihi, bu kez Şener'i yedi - bitirdi.
Ön ile arka taraf arasındaki mesafenin uzamasıyla birlikte, bir eksik orta sahanın ağrıları da başladı ve Sivas, kaleye yüzü dönük gelmeye, etkili olmaya, golün etrafında dolaşmaya da başladı.
İlk yarıyı isabetli şut atamadan kapayan takıma, devre başlarken de hamle gelmemesi ilginç. Cocu, tahtaya dizilişi yazmış, pozisyonları adlandırmış ve "hadi yapın" demiş sanki. Sadece topun ayakta dolaşması ve o andaki oyuncu grubunun inisiyatif kullanması, atağın kalitesini belirledi.
Hollandalı muhtemelen maç bittiğinde deplasmanda aldığı puan için "sevindirik" olacaktır. Kendi yetersizliğini saklayacağı, "kadro kalitesi bu kadar" markalı iyi bir battaniyesi var çünkü. Her maçın ayrı bir taktiği, hikayesi olduğunu hesap etmiyor. Aynı kadro ile çıksa bile, farklı görevlerle ayrıcalık yaratmıyor.
Yine de kaçan pozisyonlar, "kazanabilirdik" kelimesini kullandıracaktır ona. Harun'un kurtardıklarını hatırlayınca Tamer Tuna da aynı şeyi söyler. Bu "ah - vah" dengesi, aslında oyuncuların ve yönetenlerin "yeterli - yetersiz" karnesidir. Fenerbahçe için asıl tehlike, Çaykur Rizespor'un bugün kazanması halinde, düşme potasına inmesidir.
"Daha iyisini yapmak" için gelenlerin, olanı da yıkmasını izliyoruz. Hem de bile bile, göz göre göre...