Aziz Yıldırım, FETÖ örgütü ile yaşadıklarını anlattı. Dikkatle de dinledik. Hapisteki bir yılının ve örgütünün bu eyleme girişmesinin önce kendisiyle, sonra da O'nun üstünden Fenerbahçe'yle ilgili olduğunu öğrendik.
Çok kötü günler geçirdi ve ne olacağını bilemeden bir mücadelenin içine girdi. Hapisten çıktıktan sonra söylemleri ve eylemleri çok ciddi şekilde farklılıklar göstermeye başladı. Hatta Ertuğrul Özkök'e "Bunu cemaat yaptı. Savaşacağım" manşetini attığının ertesinde, "Böyle bir şey demedim. Biz sadece sohbet ettik" diye de yalanlama yaptı. Tıpkı takım yönetimindeki zik–zakları gibi. NTV'deki yayında da 10 dakika önce söylediğini, 20 dakika sonra boşa çıkartıyordu. Kendisini 2009'dan itibaren dinlemeye başladıklarını kaynaklarından öğrendiğini söyledi. O'nu dinleyen savcılarla halı sahada maç yaptığı tarih ise 2010. Söylediğine göre "dik" duruyor, yaptıklarına göre ilişkiyi iyi tutmaya çalışıyor. Sonuçta kandırıldığını anlayıp, "Ne şikesi ülke elden gidiyor" diyerek saklanan gerçeği de ifade etti. İnsanları bunları görmemekle eleştirmesine rağmen, kendisi de kurgu içinde bir türlü rol aldı. O yüzden empati kurmayı başarmalıydı.
Aziz Yıldırım'ın kandığı bölüm, sadece FETÖ savcılarıyla maç yapması değil.
Pereira'nın da onu kandırdığını öğreniyoruz.
Bu satırların yazarı bir yıl önce Portekizli için "çapsız" diye yazdığında, "tatlı" yöneticisinin komutlarıyla, emrindeki twitter hesaplarından hakaretler yağdı. Bugün çıkmış kendisi "yetersizdi" diye ifade ediyor. Nasıl anlamış?
Dörtlü defansa göre transfer yapmışlar, Pereira üçlü oynatmış. 18 yıllık başkan bu kadar kolay kanıyor da ben niye kanmamışım.
ÇEVRESİ GOYGOYCU DOLU!
Başka… "Hep başkan, antrenör mü suçlu, futbolcunun payı yok mu?" diyor.
Başarısızlığın faturasını yönlendiriyor. Kendisi değil miydi; "Onlar mı yaptı, ben yaptım" diyen. Başarıyı kendi üstüne alıyorsan, başarısızlığı da karşılamasını bileceksin. Bu kez çevresindeki goygoycular kandırıyor Aziz Yıldırım'ı esasında... "Başkan; sen şöylesin, böylesin" diyerek. Muhtemelen inanıyor da, böyle konuşuyor. Mesela kendisi de yanıltıyor insanları. Mayıs'taki seçimde "Parayı harcasam, kulüp uçurumdan aşağı düşerdi" diyor, Haziran'da 70 milyon Euro harcıyor. Sonra;
UEFA Kulübe el koyuyor; çünkü uçurumdan aşağı düşmüş. Aykut Kocaman için, "Ben olduğum sürece gelemez" diyor; Pereira'yı gönderdikten sonra ilk teklif yaptığı eski hocası oluyor. Ne yazık ki; doğruları hep geç gören bir başkan tipiyle karşı karşıyayız. Bizim söylediklerimize, bir-iki yıl sonra gelip, hizalanıyor.
FETÖ gibi sinsi bir hareket ile karşı karşıya Türkiye... Konuşulanları akıllar almıyor.
Kimin; ne olduğu belli değil. Böylesine paranoyak bir hayat yaşarken, en ihtiyacımız olan şey birliktelik. Ve Aziz Yıldırım 18 yıllık başkanlık sürecindeki tüm şampiyonluklar için "incelensin" diyor.
İTHAM ALTINA ALARAK OLMAZ
Zaten şike soruşturması ile FETÖ'cüler Türkiye'yi taraftarlık duygularından faydalanarak dörde böldüler. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı kilide aldılar, karşısına Trabzonspor ile Galatasaray'ı diktiler. Ayrı takımları tutan kardeşler bile birbirine düştü. Aziz Yıldırım'ın dediği gibi, kendisiyle işleri olsa, kendisini alırlardı. FETÖ Türkiye'yi bölmek istedi ve Aziz Yıldırım üstünden Fenerbahçe'yi kullandı.
Rakiplerini de bu kavganın içine attı.
Fenerbahçe taraftarı dik durdu, bunlarla mücadele etti; gaz yedi-dayak yedi.
Bugüne o yüzden kolay gelinmedi. Aziz Yıldırım eğer kendisini ve kulübünü bu yoldaki adımların sahibi olarak görüyorsa, diğer camiaları itham altında bırakarak, şikayet ettiği anlayışa hizmet eder. Çünkü "kumpasın" ortaya çıkması ile zaten kendi deyimiyle, "Diğerleri kadar temiz veya kirli" oldu.
O'na bunu söyleyecek bir arkadaşı yok;
Kandıran ve kandırılan aynı kişi ise ne olacak?
Buradan öyle gözüküyor çünkü…