Dört gollü yenilgi sonrasındaki Fenerbahçe oyununa şaşırmadık. Hatta Kadlec'i ön liberoda gördüğümüzde, takım için geliştirdiğimiz eleştirilerin takımla değil, teknik adamla ve O'nu göreve getirenlerle ilgili olduğunu bir kez daha anladık. Tabelacılar çok memnundur şimdi. Takım 3-1 kazandı diye mutlu-mesut birbirlerine anlatıyorlardır. Neyi konuşuyorlardır diye ben de merak ederim elbette. Kaçan goller olmadığı kesin elbette, çünkü yok. Alper'in fantastik golüdür muhtemelen. Umarım biri, diğerine, 'böyle bir oyuncuyu niye 60'dan sonra oyuna aldılar' diye de sorar.
Topal ve Souza'nın cezalı olduğu bir maçta, bir çok alternatifi olmasına rağmen Kadlec'i ön liberoya çekerek, Pereira göğsünde yürek taşımadığını ıspatladı herkese. Meireles elinde, Topuz orada ve hatta beğenmeyip oynatmadığı Alper de var ama arkadaş 9 sakatı olan rakibe karşı yine de tedbirli. Üstelik Kadıköy'de, kendi seyircisi önünde. Ama arkadaş 'gol yemeyeyim de, nasıl olsa atarım' diye düşünüyor. Zaten o kadar teknik direktör olduğu için, takımı da bu kadar oynuyor. Vah Persie'nin, santrforluk dersini izledik esasında. İlk golde topu aktarması, tüm defansı oyundan düşürmesi mükemmeldi. Gol öncesinde Adem ile Hasan Ali arasındaki mücadele de fauldü. Bülent Yıldırım yanlış değerlendirme yaptı. Gole kadar üç pozisyon geçti, o da ayrı.... Kasımpaşa 10 kişi kaldıktan sonra maçı bıraktı, oyundan vazgeçti. 11 kişi oynarken farklı mıydı? Aslında Rıza Çalımbay'ın hesapları da 'yenilmeyeyim' üstüne kurulmuştu. Bu kadar pasif ve vazgeçmiş bir takımı eksiklerle açıklamaz sanırım. Ama Fenerbahçe taraftarının bile ilgisini esirgediği bir maça, "deplasman" diyerek takımını hazırlamadığı ortada. Dört gollü bir yenilginin ardından, ilk altıdaki rakibine karşı kazanmak bu maçın tek olumlu notu. Umarım Alper bir iz bırakmıştır çapı belli arkadaşa. Çünkü değişimi sistemle değil, ancak oyuncuyla yapabilir.