Oyuncu kalitesinin, oyun kalitesinin çok önüne çıktığı, klasik Fenerbahçe'yi izledik. İyi tarafından bakalım; "Şartlar bunu gerektiriyordu" diyelim. Çünkü tempoyu zorlamaktan ziyade, anı bekleyerek sahadaydılar. Gençlerbirliği de bu oyunu destekler derecede defansif ve cesaretsiz sahadaydı.
Gol müthiş bir mühendislik. Diego'nun Markovic'i kaçırması, genç oyuncunun iki defansı birden ekarte edip, topu diplemesi ve Fernandao'ya gol atmaktan başka şans bırakmaması muhteşemdi.
Bu dakikaya kadar da rakibini kalesine getirmeden, "Sen burada kal" diyecek sertlikte ve kararlılıkta oyun disiplini olduğuna da dikkati çekmeliyiz.
Rakibin kendi ceza alanında ve önünde kalabalık kalması, beklerin bindirme yapmasını da önlemek adına, ikinci kademeleri taktik tahtasına yazması, hücum opsiyonunun Fernandao ile sınırlı kalmasının nedeniydi. O'nun aklında bir an önce kaleye gitmek veya şut aramak olunca, hücum oyunu yüksek top saplantısına takıldı.
Bu noktada tercih yapmak gerekiyordu. Vitor Pereira tabelayı istiyor. Skor kovalamak veya seyredilmek istenen takım olmak umurunda değil... Beğenen olabilir, ben onlardan değilim. Fenerbahçe'nin bu kadrosu kazanmanın ötesine geçmek, keyif vermek ve hatta derslik olmak zorunda.
Topla barışık olanlar, oyun yetersizliğine rağmen kulübede bekliyor, son 15'te sokuluyorsa, sahadaki takımın da futbol oynamak umurunda olmaz. Ne Gökhan'a kızabilirsiniz "Niye bindirmiyor" diye, ne de Josef'i eleştirebilirsiniz, "öne koşu atmıyor" diye. Tabelanın üstüne oyun kuruluyorsa, futbolcu "farklı" olmak adına veya "kendini aşmak" için çaba göstermez.
İstemezseniz, yapmazlar. "Bana kazan yeter" diyorlarsa da, teknik adam istemez.
İstese ne olur? Başa dönelim; oyuncu kalitesini aşan teknik kalite istenir o zaman... İsteyemez...