Kalan maçların hepsi "final" haline gelmişken, ortaya bir plan ve kurgu koymak gerekir. "Bundan sonra böyle!" diyecekseniz, o kararlılığı en azından oyununuzda veya seçimlerinizde göstereceksiniz. Yapacaksınız ki; izleyenler bir "yönetenin" olduğunun farkına varsınlar. Bu tavır yoksa, olaylar sizi "yönetiyor" demektir ki, hiçbir şeyi avucunuzda ve sözlerinizde tutamazsınız. Derbinin aslında yaşadığı paradokslardı bunlar. Fırat Aydınus'un formasını çıkarana, rakibini çekene kart göstermemesi bir tarafa...Emenike'nin seyirciye isyan etmesi, Fenerbahçe taraftarının kendi futbolcusunu ıslıklaması bir tarafa... Daha maç başlamadan Gökhan ile sakatlıkların başlaması, peşine Meireles ile Kuyt'ın takılması... Bilic'in Alves'e "gider" yapması, peşinden Emre'nin o "gideri" alıp, kendisine geri vermesi... Akıl-fikir kopması vardı Kadıköy'de... Emenike'nin ilk 11 başlaması; yöneten-yönetilen ikileminde karar noktasıdır. Aziz Yıldırım'ın geçen hafta "Sahanın en iyisiydi" dediği oyuncuyu, İsmail Kartal oynatmaması çok mümkün değildi. Ama o tavır ve bu karar Fenerbahçe'nin galibiyetine mal oluyordu. Seyirci istedi önce Moussa sonra da Webo aldı formayı. Sonra...
İşin rengi Webo ile değişti. Aykut Kocaman'ın, "Bir oyuncu takımı bu kadar mı değiştirir" dediği Webo, bir santrafor nasıl oynar dersi verdi. Golü hazırladı, ver -kaçlarda duvar oldu, rakibe baskı yaptı, yüksek topları zorladı. Sow doğru zamanda, doğru yerde olmayı başardı. Beşiktaş maç boyunca bir pozisyon bulabildi; "vayyy" dedirten. Sezon izlenimlerinde ve maç apoletlerinde yer alan özelliklerini unutmak zorunda kaldılar. Yüzde kırkı olmayan bir Fenerbahçe'ye karşı duramadılar.
Yanlışların içinde doğruyu bulmak... Bir Kadıköy geleneği bu... Başka maçları kazanarak iyi takım olanlar, "büyüklük" sınavını burada veriyorlar. 33 maç oldu galiba, ağabeyin dersinden geçer not alan hala yok.
En yüksek not 8
Mehmet Topuz
En düşük not 5
Emenike