En başından itibaren kazanmayı isteyen takım gibiydi Fenerbahçe... İyi organize olmuş, etkili oyuncularıyla her rakibe sürpriz yapmaya hazır bir rakibe, "Bu maçı biz kazanırız" mesajını verdi. Sadece oyuncu kalitesi değil, koşu ve taktik değeri olarak da üstündüler. Sahanın her alanında bu üstünlüklerini hissettirip, kendileri de bunun farkına vararak nakış gibi işlediler 90 dakikayı... Hani Cem Yılmaz'ın Hindistan hikayelerinden bir anektodu vardır. Mutluluğu arayanlara, "İçinizde" diyordu bilge adam. Meğerse, futbol oynamak, pozisyona girmek, rakibi seyirci haline getirmek, takımın içinde saklıymış; bu maçı beklemişler göstermeye... İki genç oyuncunun sorumluluk düzeyini en üstlere çıkarmasıyla, meydan okuyuş başladı. Alper ve Caner, geçen maçların uyurgezerlerini peşlerine takıp, koşmaya mecbur ettiler.
KARTAL DERSİNE ÇALIŞMIŞ
İsmail Kartal, geçen haftadan rakibi iyi analiz etmiş. Yüksek stoperlerine rağmen yan toplardaki yerleşme hataları ve bocalamaları üstüne son çareler üretmişti. Sağdan-soldan ortalarla rahat bırakmıyordu o bölgeyi. Emenike'ye santrfor nasıl oynanır, pozisyona nasıl girilir konulu dersler verdi Moussa Sow. Sezonun en etkili oyununa sahipti. Evet; kaçırdığı pozisyon çok. Ama öylesine zorladı ve istedi ki; hep golün yanında dolaştı. Mihaylov'u geçip, kullanamadığı pozisyonda, darbeden sonra düşse, rakibe kırmızı gelecekti. Oynamayı seçti. Bu da yüreğiyle oynadığını gösteriyor.
Üç haftadır kazanıyorlardı. Eleştiriyorduk. Ama dünkü gibi iyi oynayarak kazanmak başka. Takımı geliştirir, öz güveni pekiştirir, rakipleri tedirgin eder, seyirciye umut verir, oyuncuları morallendirir. Bu yüzden yöneticilere tavsiyemiz iyi oyunu pas sayısı ile değil, böyle performanslarla tarif etsinler.