3 Kasım 2002 tarihi, Türk siyasal hayatının birkaç dönüm noktasından biriydi. Genel seçimlerde CHP dışında sadece AK Parti'nin barajı geçtiği, hatta 3'te 2 çoğunlukla tek başına iktidar olduğu seçimler "eski Türkiye" olarak adlandırılan dönemin sonu, "yeni Türkiye"nin de miladı oldu. Bundan sonra Türkiye'nin dönüşümü sadece içeride siyasi ve ekonomik istikrar olarak değil, önce bölgesinde, sonra da dünyada küresel bir aktör ve belirleyici başat bir ülke konumuna gelmesiyle sonuçlandı.
20 yıldır girdiği 15 seçimde sandıktan açık ara birinci çıkması, tek başına iktidarını devam ettirmesi de bu dönüşümün getirisi. AK Parti iktidarını veya başarısını ya da hikâyesini anlatırken çok önemli maddeler sayabiliriz. "Güçlü bir lider profili", en başta gelen sebep elbette. Bunun yanı sıra "her hâl ve şartta istişare eden, gelişmelere göre dönüşebilen, yeniliğe açık ama kendi değerlerinden ödün vermeyen, vesayetle mücadeleden vazgeçmeyip kendi insan gücünü tümüyle önceleyen" bir anlayış, bir siyaset tarzından söz edebiliriz.
Ama bana sorarsanız tüm bunların yanında, hatta ötesinde "kadınlara" ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü, AK Parti hareketi tam anlamıyla "bir kadın hareketi"dir. Kadınlarla iktidar olmuş, kadın inancıyla, kadın gücüyle iktidarı büyük ölçüde devam ettirmiştir.
Tek başına iktidarının 20. yılında AK Parti hareketini incelerken, bu denli özveriyle partiyi sahiplenen kadınlar için neler yapıldı diye şöyle bir geriye dönmek istedim. Yapılanlar sadece birer yasa ya da Anayasa maddesi olmanın çok ötesinde, "zihniyet değişimi, dönüşümü, hatta devrimi" diyebileceğim o kadar çok iş yapıldı ki. En çok önemsenen konu, "eğitim" oldu. Ki, rakamsal olarak ortaya konulduğunda sizler de çok net göreceksiniz: 2002'ye kadar eğitime erişimde hem yasaklı hem orantısız bir durum varken, bugün erkeklerden çok daha yüksek oranda kadınların üniversite mezunu olduğunu görüyorsunuz. 2002'de üniversite mezunu kadın yüzde 13.5 iken bugün oran yüzde 49. Erkek üniversite mezunu oranı ise yüzde 40. Bunun anlamı çok açık: Karar alma mekanizmalarında daha fazla kadının bulunması, eğitim olmadan olmuyor.
Bir başka önemli alan; "kadına şiddeti ve kadın cinayetini engellemek" için yapılanlar. 2002'deki seçim beyannamesinde töre-namus cinayetleri ve kadın yoksulluğuyla mücadele edileceğine dair vaadi olan AK Parti'nin iktidarında 2004'te Anayasa'ya kadınerkek eşitliği ifadesi konuldu, 2005'te kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili TCK'da köklü değişiklikler yapılarak evlilik içi cinsel ve diğer şiddetler suç olarak tanımlandı ve törenamus cinayetleri bugün istatistiklere girmeyecek derecede azaldı.
Kadın haklarıyla ilgili düzenlemeleri tek tek sıralamaya kalksak yerimiz yetmeyeceğinden en önemlilerini birkaç cümleyle vermek durumundayım. TCK'da yapılan son düzenlemelerle erkeğin kadına yönelik suçlarında iyi hâl uygulaması kaldırılırken kadına şiddet de "katalog suç" kapsamına alındı. Bu düzenleme sadece evlilik birliği içindeki eşi değil boşanmışları da kapsıyor.
Ekonomik alanda kadının varlığı her geçen gün artmaya devam ediyor. Kamuda yüzde 40, özel sektörde yüzde 35 oranında kadın çalışan var ve bu oranın artırılmasına yönelik çalışmalar sürüyor. KOSGEB desteklerinin yüzde 41'i kadınlara veriliyor, İŞKUR'da işbaşı eğitim alanların yüzde 49'u da kadın. Bir kadın hareketi olan AK Parti'nin Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir'in bundan sonrasına dair görüşünü almak istedim. Keşir'in "Büyük Türkiye hedefimizi kadın-erkek omuz omuza gerçekleştireceğiz" cümlesi, bundan sonrasına yönelik başka söze gerek bırakmadı.