Algı ve olgu, "gerçek ve yalan ikilemi"nin biraz teorik söylemidir. Çoğu zaman algının olgunun önüne geçtiği günlerden geçerken biraz bu konuya değinmekte fayda var. 2011'den bu yana Türkiye'de yaşananları tam da bu tanımlamayla ifade etmek doğru olacaktır. Gerçeğin eğilip bükülerek ya da tamamen yalan bir olayın gerçekmiş gibi dayatılması, bunun özellikle sosyal medya hesaplarından troller aracılığıyla yayılması ve sonuçta siyasetçilerin de söylemine girmesinin kaçıncı kez yaşandığını tekrar tekrar hatırlatmama gerek var mı?
Nasıl itiraf etmişti Sedef Kabaş: "Kitleleri etkilemek için ortaya önce kocaman bir yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter de, çok basit bir yalan olsun. Sonrasında da bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret!"
İşte, algının olgunun önüne nasıl geçtiğinin formülü, maalesef bu!
Bu algı ve olgu meselesinde zaman zaman taktik değiştiriyorlar. Bazen gerçekler saklanıyor, yalanlar piyasaya sürülüyor. Bazen de gerçekleri öyle şekil değiştirerek dönüştürüyorlar ki, hangisi gerçek hangisi yalan anlaşılmıyor ve işin içinden çıkılmıyor. "Yalancılıkta da profesyonel bir güruh"tan söz ediyoruz anlayacağınız.
17-25 Aralık FETÖ yargısal darbe girişiminde kurgulanan sembolleri ve kesyapıştır yöntemiyle ortaya konulan sözde delilleri, 128 milyar dolarlık kayıp yalanını, Man Adası safsatasını ve daha yüzlerce profesyonel yalanı hatırlayın. Bütün bunlara, söyledikleri yalanları güçlendirmek için dijital teknoloji yoluyla ihtiyaç duyulan görsel malzemeleri ve yalanın yayılıp sürekli tekrarlanarak etkisinin artırılmasını eklediğinizde, ortaya tam bir "organize çete çalışması" çıkıyor.
Yeni iletişim araçları, yeni iletişim alanları, konvansiyonel medya araçlarına ihtiyaç duyulmayacak kadar gelişti. Yani algı oluşturmak isteyenler, ellerindeki akıllı telefonlara yükledikleri sosyal medya hesapları üzerinden genel geçer deyişle "tık"layarak bu operasyonu gerçekleştirebiliyorlar.
Tanıl Bora'nın "akıl-fikir haysiyetinin boğulması" diye tarif ettiği duruma ben "hakikat haysiyetsizliği" deyimini de eklemek isterim. Gözü dönmüş bir güruhla karşı karşıyayız maalesef. Yalan ve iftira siyasetinden beslenen, yerli-milli olan herkese ve her şeye karşı olanların ve gözü dönmüş tüm bu odakların bir araya gelmelerinin çok temel bir sebebi var: "Erdoğan düşmanlığı!" Ve yerlimilli siyasetin vücut bulduğu Erdoğan ve Cumhur İttifakı'nın yanında yer alan kim veya kimler varsa aynı itibarsızlaştırma saldırısına uğruyor.
Son olarak, Turkuvaz Medya ve Yönetim Kurulu Başkanvekili Serhat Albayrak'a yönelik "yalan, iftira ve saldırılar" bunlardan biri ama elbette sonuncusu değil. Siyasi çıkarları için devletin en hayati kurumlarını itibarsızlaştırma çabalarına özel kurum ve kişileri de ekleyen, en aşağılık yalanları yüzleri kızarmadan söyleyen bu güruh ve yandaşları şunu bilsinler ki, yolumuzdan dönmeyiz.
Yıllarca bu güzelim ülkeyi daracık bir alana hapsedip, terörden siyasete, ekonomiden komşu ülkelerle ilişkilere kadar kendi içine kapatanlara inat, asırlarca 3 kıta 7 iklimi idare etmiş, 7 düvele karşı koymuş ataların evlatları olarak 2053 ve 2071 hedeflerine tüm oyunları, tüm senaryoları bozarak uluşacağımıza emin olabilirsiniz.