Bugün köşemi başından sonuna kadar kendi imzamı da atacağım ve CHP'nin il başkanlığından milletvekilliğine, genel başkan yardımcılığından Meclis başkanvekilliğine kadar bütün kademelerinde görev yapan Yılmaz Ateş'in satırlarına bırakıyorum...
"Parlamenter sistemde seçim, tek partiyi iktidara getirmemişse, belirlenen ilkeler ışığında koalisyonlar kurulur. Kabine ve programı TBMM'nin güvenine sunularak kamuoyu da ülkenin nasıl yönetileceğinden haberdar olurdu. Yüzde 50 artı 1'e dayanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde ise, kamuoyuna bir program sunulmadan ortaklıklar seçim öncesinde oluşabilmektedir. Bu durum, partilerin özgün çalışmaları, örgütsel ve ideolojik gücünü harekete geçirerek tek başına iktidar olma hedefi önünde engel olarak durmaktadır.
Cumhur İttifakı, ideolojik birliktelik ve belirlenmiş aday avantajını kullanırken Millet İttifakı farklılıkların, belirlenemeyen aday sorununu yaşamaktadır. CHP yönetimi, ittifakı sürdürebilmek uğruna resmi İP ve SP ile, gayri resmi de HDP ile ortaklarına benzemiş ve hatta örtüşmüş görünüyor. O nedenle de örgütünü, ideolojisini öteledi, parti içi demokrasiyi rafa kaldırdı. Önseçimi, grup başkanvekilleri seçimlerini rafa kaldırdı. Dört yıl önce erken seçim isterken, parti içi seçimlerin süresi dolduğu halde ne zaman yapılacağı belirsizleştirildi. Hükümeti Doğu ve Güneydoğu belediyelerini kayyumla idare etmekle eleştirirken, o bölgedeki örgütlerin büyük bölümünü kendisi kayyumla yönetmekte bir sakınca görmemektedir.
İdeolojik savrulmalar devam etmektedir. Ulus devletin temeli Cumhuriyet'e karşı olan, demokrasinin, demokratik devletin, özgürlüklerin 'olmazsa olmaz' ilkesi laikliği benimsemeyen, Cumhuriyet Bayramı'nı ve bu devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü perdeleyen partilerle demokratik-laiksosyal hukuk devletinin kurucusu CHP, nasıl dost olduğunu, hangi programla Türkiye'yi yöneteceğini zaman geçirmeden örgütlerine ve halka açıklamalıdır.
Millet İttifakı bir an önce Ege, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Suriye, Irak, mavi vatan, terör örgütlerine bakış ve mücadele yöntemiyle programını kamuoyuna sunmalıdır. Millet İttifakı'nın iki büyük partisinin 'ne pahasına olursa olsun iktidar olma' hevesiyle küçük ortaklarına teslim olması durumunda 1990'lardaki merkez sağın iki büyük partisinin erime sürecini yaşamaları kaçınılmaz görünmektedir. Erdoğan karşıtlığı, dert yanma, ne olduğu anlatılamayan güçlendirilmiş parlamenter sistem bir program değildir, kabul görmemektedir.
Tezkerede farklı oy kullanmayı, seçime girebilmesi için ödünç milletvekili verip parlamentoda temsilini sağladığı partiyi dahi bugün 'Cumhuriyet düşmanı' ilan edebilen güvensizler, benzemezler ittifakı ile devleti nasıl yöneteceklerdir? Tespit doğru kabul edilirse adama 'Senin görevin Cumhuriyet düşmanlarını parlamentoya, devlet yönetimine taşımak mıdır?' diye sorulacağı düşünülmez mi?
İlkeleri ve adayı belli olmayan bir ittifak uğruna bu ulusun kurtuluşunu sağlayan birliğinden, demokratik-laik-sosyal hukuk devletimizin kuruluş ilkelerinden taviz verilmemelidir. 'Kendimiz' olursak ilkeleri, adayı belirlenmiş ittifaklara elbette ki girilir ve sürdürülür. Aksi halde durduğu yerde yıkılır ve sonuç da alınamaz. Çünkü bu millet bulanık suya girmez..."