Damat Ferit Paşa'nın hain mi değil mi tartışmasını tarihçilere bırakıp biz günümüzün Damat Ferit'lerine bakalım... Sultan 2. Abdülhamid'in kız kardeşi Mediha Sultan ile evli olduğu için Damat sıfatını alan Ferit Paşa, Mart 1919'da hükümete geldiğinde Milli Mücadele'nin Anadolu'da örgütlendiği zamandı ve "Savaş Kabinesi" adını almıştı. Ama Damat Ferit Paşa, intikam alınacak kişileri, ülkeyi işgal edenler olarak değil, Milli Mücadeleciler olarak belirlemişti.
Anadolu'da örgütlenen Milli Mücadelecilere karşı siyasi ve askeri tavrı her geçen gün sertleşen Damat Ferit, tutuklamalar, işkenceler ve idam kararları vermeye kadar götürdü işi. İşin en acı tarafı da, İngiliz hükümetinden ve bu hükümetin temsilcisi İngiliz büyükelçiden talimatları almasıydı! Buna rağmen doymayan İngilizler baskıyı artırıyor, hatta işgal tehdidini de ortaya sürüyordu ki, Erzurum Kongresi sonrasında Doğu Anadolu'yu işgal kararını da aldılar.
Sivas Kongresi sürecinde Damat Ferit Paşa istifa etti (1 Ekim 1919) ama İngilizler, en büyük müttefikleri(!) Ferit Paşa tekrar hükümete getirilirse, Osmanlı ile şartları daha hafif bir antlaşma yapmayı vaat etti. Bu vaat sonuç verdi ve Damat Ferit Paşa yeniden iktidara geldi, ama bu sefer daha sertti. Mustafa Kemal Paşa için idam kararı çıkarttı, Ankara'dakileri vatan haini ilan etti. Bütün bunları yapmasına ve her dediklerini misliyle uygulamasına rağmen tatmin olmayan İngilizler de, Damat Ferit Paşa'nın önüne Sevr Antlaşması'nı koymaktan geri durmadılar.
Tarihten kısa bir hatırlatma yapmamın sebebi, tekerrür sözünün karşılığı. Ama bu kez tekerrür Damat Ferit Paşa anlayışının hükümette değil, muhalefette ruh bulmasındadır. Bugün Erdoğan başkanlığındaki iktidar ve MHP ortaklı Cumhur İttifakı, yüz yıl önce Büyük Atatürk'ün tam bağımsızlık ruhunu temsil ediyor hiç tartışmasız. Ama gelin görün ki, Damat Ferit ruhu bir asır sonra bile yaşıyor ve bu kez muhalefette canlanıyor maalesef.
ABD Büyükelçiliği resmi Twitter hesabından, Osman Kavala'nın "derhal serbest bırakılmasını" Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, devletine "emir veren" bir hadsiz üslupla paylaşan 10 ülkenin büyükelçiliklerine açıkça, amasız, fakatsız, tereddütsüz "Siz kim oluyorsunuz da bizim içişlerimize karışıyorsunuz" diyeceğine, onlara hak ve moral veren bir üslupla 24 saat sonra açıklama yapan muhalefet partilerindeki bu ruha, bu anlayışa başka ne denebilir ki?
Hadi, dışarıdakiler bir türlü Tayyip Erdoğan'ın, Damat Ferit Paşa zihniyetinde olmadığı, olamayacağı, hükümetin ve Cumhur İttifakı'nın bu zihniyete geçit vermeyeceğini kabullenemiyor da, siz muhalefet partileri hâlâ içinizde nasıl bu ruhu canlı tutabiliyorsunuz?
Doğrudan iç hukuka, yargıya müdahale edilmesini neredeyse "emreden" bu hadsiz çeteye hatırlatmak isterim ki, TCK'nın 277. maddesi sadece TC vatandaşlarını değil, herkesi bağlar. Söz bağımsız hukukta ve yargıda.
Türk Ceza Kanunu'nun 277. maddesi çok açık: "Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."