Milli günler beni hep çok farklı bir duyguya götürür. Bir hikâye gibi dinlediğimiz o kahramanlık öyküleri aslında ne bedellerle yazılmıştır. Türk'ün en büyük bayramı 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı bir kez daha kutlarken aynı duygular depreşiyor. 30 Ağustos; baştan sona askeri bir zaferdir kuşkusuz ama sivil destek olmaksızın bir zaferin kazanılamayacağını da gösteren bir zaferdir aynı zamanda. Türk tarihinin en büyük zaferlerinden biriydi meydan muharebesi. Türk milleti dağılmış, tarumar olmuş bir orduyu tek bir kişi etrafında örgütlemiş ve dünya savaş tarihinin en stratejik savaşlarından birisini hayata geçirmişti. Türk ordusunun düşmana karşı bir silah üstünlüğü yoktu, bir lojistik üstünlüğü yoktu ama başka mukayeseli üstünlükleri vardı.
Kararlı bir orduydu en başta. Düşmanı, vatan topraklarından söküp atmaya, görülmemiş bir ders vermeye kararlıydı. İnanç ve kararlılıkla beslenen bir dahi, bir muhteşem akıl Mustafa Kemal Paşa'nın aklı ile müthiş bir strateji çizilmiş ve aynı inanç ve kararlılıkla uygulanarak savaş kazanılmıştı. Bu büyük zafer, Türk milletinin varlığını, hür yaşama iradesini tüm dünyaya kabul ettirdiği bir siyasi zemini de ortaya çıkardı. Bizi Cumhuriyet'e, Lozan'a götüren sürecin siyasi iklimi o gün, o savaş meydanında oluşmuştu.
Neredeyse bir asır önceki bu ortamı, bu ruh halini ve sonuçlarını anlatırken, bugünleri de anlatıyormuş gibi gelmiyor mu size de? Bugün de içeriden ve dışarıdan dost görünen düşmanlar, bu ülkenin, bu milletin bağımsızlığını bozmak için tüm güçleriyle üzerimize geliyorlar. Ekonomik, sosyal, siyasal tuzaklarla, oyunlarla ülkemizin huzuru, barışı ve refahıyla oynamaya çalışanlar hâlâ yok mu?Ama şunu hâlâ bilmiyorlar ki; bizler Anadolu yurdunun kapılarını açan Malazgirt Komutanı Alparslan'ın, İstanbul'un kapılarını açan Fatih'in, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün torunlarıyız. Dün ne isek bugün de oyuz, yarın da aynı olacağız...
Ne zaman ki kudrete ihtiyacımız olsa; bunun sadece damarlarımızda akan kanda olduğu bilen nesilleriz biz. Nasıl ki bir asır önce 15 gün yürüyerek 600 kilometre yol alan, tüm yokluklara rağmen savaşan ve 150 bin kişilik düşman ordularını yerle bir eden, askeri zaferi halk zaferiyle taçlandıran Türk'ün gücü, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni getirdiyse; o günkü heyecan, inanç, kararlılık ve güç, bugün aynen devam ediyor. 30 Ağustos sadece bir zafer değil, aynı zamanda bir ruhtur. Her başımız sıkıştığında muhtaç olduğumuz bir ruhtur. Bu ülke üzerine oynanan oyunlara karşı güç ve iman tazeleyeceğimiz bir ruhtur. Bu nedenle birlik ve beraberliğimizi güçlendirmeye yönelik çabalarda da yine dönüp bakacağımız yer o 30 Ağustos ruhudur. Nasıl ki bir asır önce çağları aşan bu zafer kurtuluşumuz olduysa; bütün dünyaya kafa tutup tam bağımsızlık yolundaki kararlılığımız ve gücümüzü inancımızla birleştirip aynı ruh ile sonuca ulaşacağız.