Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden arasında aylardır beklenen buluşma öncesinde masada hangi konular olduğu sır değil; S-400'den FETÖ-PKK-PYD terör örgütleri ile ilişkiler dahil her iki tarafın kendi açısından önemli ve elzem gördüğü konular masaya gelecek. Haftalardır bakan ve bürokratlar arasında hem telefon hem yüzyüze gerçekleşen ön görüşmelerde ele alınan ve virgülüne kadar titiz bir çerçeve çizilen çalışmalar bir yana, iki liderin görüşmesi sırasında ve sonrasında kendi inisiyatifleriyle varılması planlanan hedef; iki ülke arasında ticari, askeri ve stratejik ortak çıkar konularının öne çıkarılması şeklinde özetlenebilir. Biden'ın seçilmesiyle yeni dönem ABD ile ilişkilerde negatif algının yüksek olmasının tersine, her iki tarafın da Brüksel'de gerçekleşecek ikili görüşmeyi "olumlu yeni dönemin başlangıcı" olarak vurgulamayı tercih ettiği diplomasi koridorlarında seslendirildi bugüne kadar. Hem bölgesel konularda hem ekonomik ve askeri ilişkilerde Biden yönetiminin, Türkiye'yi görmezden gelmeyi hele ki anlaşmazlıklar üzerine kötü başlangıç yapmayı tercih etmeyeceği algısının güçlü olduğu çok açık.
Öte yandan; Türkiye'nin 2013'ten bu yana PKK'dan FETÖ'ye kadar çoklu terör örgütünün saldırısına uğradığı ve 15 Temmuz kalkışması da dahil olarak yaşanılan her olayda "varlık veya yokluk" mücadelesi verdiği biliniyor. Her seferinde bu mücadeleden Erdoğan liderliğinde mevcut hükümet ve demokrasiden, tam bağımsızlıktan yana sonuç ortaya çıktığı da malum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve Türk milletinin bu kararlı tutumu, "Dedelerinin bildiği eski Türkiye" özlemini başta ABD'li karar vericiler ve içerideki işbirlikçileri tarafından kabul edilebilir bulunmadığı da sır değil. Son olarak Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve KKTC'nin hakkını arama noktasında geri adım atmayan Türkiye'nin bu tavrı, ABD Dışişleri Bakanı Blinken tarafından "Derinden rahatsız edici adımlar" şeklinde ifade edilmesi de bu yüzden zaten. Kimse ama hiç kimse ve devlet, Türkiye'den; milli olmayı öteleyecek ve yokluk anlamına gelecek adımlar atmasını bekleyemez, beklememeli.
Türkiye açısından durum bu haliyle bu kadar net! Ve fakat; iki ülke ilişkilerinde işbirliği noktalarının öne çıkarılarak ve yeni döneme olumlu bir başlangıç yapmanın iradesi ve isteği de elbette var. Ama, dediğim gibi kırmızı çizgiler haricinde, ortak noktalar üzerinden ilerlemek her iki taraf açısından da son derece doğru olacaktır. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki'nin; Biden'ın ilk yurt dışı gezisi de olan Brüksel'de NATO Zirvesi'nde, Erdoğan ile yapacağı ikili görüşme için söylediği şu sözler bu olumlu bakış adına ipucu da veriyor; "Bu ilişki, yapıcı şekilde çalışmaya devam edilmesi gerektiğini hissettiğimiz alanların ve fırsatların olduğu, aynı zamanda ciddi anlaşmazlıklar yaşadığımız alanların da olduğu bir ilişki. Başkan Biden'ın ilk yurt dışı ziyaretinde ikili görüşmeyi öncelik edinmenin önemli olduğunu hissettiği yüz yüze diplomasi için bir fırsat!" Bölgesinde lider ülke konumundaki Türkiye, sınırların yeniden çizildiği zorlu coğrafyada ABD için vazgeçilmez bir müttefik olarak dünden daha güçlü ilişkileri zorunlu kılıyor. Türkiye için hayati önem taşıyan, kırmızı çizgilerimizi gözardı etmemizi beklemeden ortak bir zemin ve gerçekçi bir diplomasi ile yeni dönemin ilk somut adımı için gözler bugün Brüksel'de...
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz