"Biz, samimi her çağrıya kulak vererek diplomasiye olabildiğince alan kazandırmak, sorunları diyalog yoluyla herkesin kazanabileceği bir çözüme kavuşturmak niyetindeyiz. Ülkemizin bir damla suyunu da bir karış toprağını da bu vizyonla savunmayı sürdüreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 2 bin yıllık geçmişi olan köklü ve kadim bir devlettir. Hiçbir komplekse kapılmadan, içinden geçtiğimiz tüm süreçleri vakur ve olgun şekilde yürütmekte, ısrarlı provokasyonlara asla aldırış etmemekteyiz." Başkan Erdoğan'ın birkaç gün önce sosyal medya hesabı üzerinden AB ve dünyaya verdiği bu mesajın anlamı çok açık: Biz diplomasinin kapılarını ardına kadar açık tutuyoruz. Çözülemeyecek sorun yoktur...
Malum; mesajların doğrudan adresi Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile olan gerginliğin konu edileceği yarın ve öbür gün yapılacak AB Liderler Zirvesi... Zirve öncesinde Başkan Erdoğan'ın kararlılık vurgusu ile birlikte diyalog çağrısına, Doğu Akdeniz gerginliğinde Yunanistan'dan yana taraf olan Fransa'nın Cumhurbaşkanı Macron'dan da karşılık gecikmedi. Sosyal medya hesabından hem de Türkçe mesaj yayınlayan Macron da diyalog vurgusunu çok güçlü yaptı: "İyi niyetli, naiflik olmaksızın sorumlu bir diyaloğu yeniden açalım. Bu çağrı, bundan böyle Avrupa Parlamentosu'nun da çağrısı. Görünüşe göre de işitilmiş, ilerleyelim..."
Peki; 24-25 Eylül'de Doğu Akdeniz'deki gerginliğin tek gündem olacağı zirveden ne çıkar? Avrupa Parlamentosu'nun birkaç gün önce açıkladığı karar; pek de Türkiye lehine bir hava vermiyor. Türkiye'yi tek taraflı haksız gördükleri hayli belli olan AP; "Türkiye'nin sondaj çalışmalarını derhal durdurması çağrısını yaparken, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'a bağlı münhasır ekonomik bölgedeki eylemlerini kınadı! Tam dayanışma vurgusu yaptı!" Ve AB Liderler Zirvesi'nden Türkiye'ye yaptırım kararı çıkabileceği belirtildi. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim; Türkiye hakkında bir yaptırım kararı çıksa bile öncelikle içeriği önemli. Mış gibi bir yaptırım kararı mı olur bu karar yoksa ciddi mi; ki Türkiye'yi tam olarak karşısına almak istemeyeceği düşünülen AB'nin muhteviyatı çok dolu olmayan bir karar alma ihtimali daha yüksek görünüyor. Kaldı ki; böyle bir kararın oybirliği ile çıkması gerektiği hatırlanır ve AB'nin yapısının hiç de homojen olmadığı düşünülürse; kararın çıkması kolay değil. Ve; Fransa'nın Yunanistan'a silah satması ve parası olmayan Yunanistan'ın bu ticaretini Almanya'nın, AB üzerinden dolaylı olarak ödemek zorunda olmasından hiç de hoşnut olmadığı biliniyor. Hele ki; 85 milyonluk bir Türkiye'nin Avrupa için bulunmaz bir pazar olduğu ve Türkiye'ye yönelik alınacak her tür ekonomik yaptırım kararının sadece Türkiye'yi değil, Avrupa ülkelerini de sıkıntıya sokacağı bir başka gerçek. Türkiye'nin elindeki tek koz bu da değil elbette; Türkiye'nin, AB ile güvenlik ve ticaret ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi ve hatta Avrupa ülkeleri ile istihbarat paylaşımını durduruyorum demesi halinde bundan doğrudan zararlı çıkacak taraf tartışmasız AB olacaktır. Sözün özü; her iki tarafın da kazanmasının yolu Türkiye'nin tezlerinin de masada olacağı bir yoldan geçer...