Marifet nimette en önde, külfette en arkada olmakta değil. İyi günde kötü günde, hastalıkta da sağlıkta da bir olmak, birlikte olmakta. Son günlerde ekonomiye dair yerli yersiz konuşanları gördükçe; bu konuşanların hiç kötü günde olmadığı hep iyi günlerde nimeti paylaştıklarını bir bir tekrar hatırlayınca yazmak şart oldu.
Dünya; yüz yıldır yaşamadığı ve aslında bugüne kadar böylesini hiç tecrübe etmediği bir dönem yaşıyor. İnsanlar tüm dünyada ilk kez evlerine kapandı, hem de gönüllü olarak. Üretim ve ekonomi durdu ve aslında hayatın akışkanlığı durdu. Tüm insanlığın önceliği sadece ve sadece 'hayatta kalmak' oldu. Herşeyde olduğu gibi, ekonominin merkezinde de 'insan' var. Bu radikal değişim içinde ne enflasyon ne faiz ne de ekonomiye dair kara tablo çizmek rasyonel de değil, doğru da değil, vicdani de değil.
Bakınız dünyanın devlerine; ABD bile dolar bastı. FED, diğer ülkelerle arasında takas yaptı. AB ülkelerinde kısa çalışma ödeneğine başvuruların sayısı 50 milyonu aştı. IMF ve Dünya Bankası verilerine göre büyüyen tek bir ülke yok. Çin, ABD, Almanya gibi tüm büyük ekonomiler ilk kez geriledi, eksiye düştü. Böylesi bir ortamda siz kalkıp, Türkiye'de ekonomi kötü derseniz; en hafif ifade ile ya safsınız ya da art niyetli!
Şimdi gelelim Türkiye'ye... Hükümet, en erken şekilde politik önceliklerini tayin etti:
1-Sosyal politikalar ki; aç açıkta kimseyi bırakmayacaktı, öyle de yaptı...
2-İstihdamı desteklemek için çalışanların işlerini kaybetmemeleri adına tüm tedbirleri aldı. Ki; Başkan Erdoğan'ın pazartesi açıkladığı şekilde kısa çalışma ödeneği 1 ay daha uzatıldı.
3-Küçük-büyük firmaları, ekonominin tüm paydaşlarını destekledi.
Ve; tüm bunları korona ile mücadele ederken, ekonomik tetikçilerle mücadele ederken, bölgesel ve küresel riskler devam ederken (Libya ve Suriye'de artan tansiyonun ekonomiye yansımadığını düşünen var mıdır?) bu operasyonlara tarihin en güçlü dirençlerinden birisini gösterdi . Beşeri sermayesini harekete geçirdi, yedi düvele karşı direndi ve başardı.
Lamı cimi yok; Berat Albayrak yönetiminde tarihin en başarılı ekonomi yönetimi görevdedir. Ekonomiyi sadece makro parametreler üzerinden değil, sosyal politikalar bağlamında, milli ve manevi değerleri referans alan, fırtınalı denizde kayalıklara çarpmadan gemiyi ve içindekileri sağ salim kıyıya ulaştırmanın derdinde bir ekonomi yönetimi mevcut.
Tüm zorluklara rağmen zamanında ve doğru alınan karar ve önlemler sayesinde sanayi üretimi artıyor, ekonomi güven endeksi yükseliyor, Merkez Bankası rezervleri artıyor. Ekonominin temelinin insan olduğu gerçeğinden baktığınızda, can sağlığının tek hedef olduğu şu ortamda kar-zarar hesabı yapmanın abesle iştigal olduğu da ortada. Türkiye, böylesi zor bir süreçte mevzi almış ve cephede kazanmıştır.
Yazının başında söylediğim gibi; nimette en önde, külfette en arkada olanlar değil, zorluklara göğüs geren, millimanevi ve insani değerlerden taviz vermeden risk alan, elini taşın altına koyan ve gemiyi kayalıklara vurmadan kıyıya ulaştırmaktan başka bir şey düşünmeyenler kazanacaktır. Sonunda ne olacağını merak edenlerin; tarih kitaplarına göz atması yeterli.