Açık konuşmayı, doğrudan ifadeyi seven bir siyasetçi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. SABAH gazetesi olarak kendisiyle yaptığımız röportajda da aynı açıklıkta, aynı netlikte konuştuk 1 saati aşkın sürede. Hepimizi derinden üzen Elazığ ve Malatya depremlerinde; kesintisiz 25 gün kaldığı deprem bölgesinde sadece devletin yardım ve organizasyonunu yönetmedi, aynı zamanda sokak sokak, kahvehane kahvehane dolaşıp elini sıkmadığı, hatırını sormadığı insan kalmayana kadar olay yerini terk etmedi.
Gazetemizin sayfalarında okuduğunuz için röportajda söylediklerini tekrar etmek istemiyorum. Başta kendisine bağlı polis ve jandarma teşkilatları ve güvenlik birimleri olmak üzere kimseyi amirleri olarak değil, bir aile olarak gördüğünü ve tanımladığını söylemeliyim. İster özel sektör ister kamu olsun; bir birimin başındaki kişinin, birlikte çalıştığı arkadaşlarına bu türlü bakması çok önemli ve zaten konulara hakimiyeti açısından bu özelliği çok belli oluyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun belki de en severek konuştuğu bir başka alan; siyasetle ilgili konular. Çok küçük yaşlardan beri siyasetin içinde olması; siyasetle ilgili en sıcak konularda en soğukkanlı yorumlar yapabilmesini sağlıyor. Ama bu, onun istişare yapmasına engel değil elbette. Başkan Recep Tayyip Erdoğan; kırmızı çizgilerinin başında geliyor. Tabii bir de devlet ve millet ve demokrasi konusu da kırmızı çizgileri. MHP lideri Devlet Bahçeli ile ilgili konuşurken de son derece özenli. MHP liderinin siyaset yolunun ve vatan ve millet konularının her tür siyasi kaygı, ideoloji ve hesabın üstünde olduğunun hakkını teslim ediyor. Mensubu bulunduğu AK Parti'nin, Erdoğan liderliğindeki hükümetlerinin icraatları ve vizyonu ile geldiği noktayı tanımlarken; "Bundan 15 yıl önce kimse Kürt'üm, Alevi'yim diyemezdi. Ama aynı zamanda dindarım da diyemezdi. Tayyip Erdoğan'ın yönettiği Türkiye'de bugün artık kendisini çok rahatlıkla ve korkusuzca ifade edebiliyor. Teröre bulaşmadığı sürece; kendi dilinden, inancından ve fikirlerinden dolayı kimse sorgulanmıyor" diyor. Diyarbakır annelerinin neredeyse 4 ayı bulan HDP İl Binası önündeki nöbetlerini anlatırken, insani olarak zorlandığını söylemeliyim. Diyarbakır annelerinin ve babalarının bu direncini, bu duruşunu hiçbir kelimelere sığdıramaması ve devlete olan inançlarının ve güvenlerinin, onlara bu direnişte mutlak vazgeçmeyecekleri bir güç sağladıklarını söylerken; "Terörü Diyarbakır annelerinin bu direnci bitirmiştir" sözleriyle taçlandırıyor.
İçişleri Bakanı Soylu ile sohbetin bir yerinde "siyasi hadım" tanımı geçti. "Güçlü bir siyasi liderin yanındaki kişiler ve yol arkadaşları siyasi hadım olmalıdırlar" dedi. Son derece ilginç bu tanımı açmasını istedim; "Güçlü siyasi liderin yanındaki yol arkadaşlarının kendi hevesi, kendi benliği, kendi isteklerinin olmaması gerekir. Liderin etrafındaki kişiler, sadece verilen görevi yapmalıdır. Bunun süresi 1 aydır, 3 aydır, bir yıldır veya daha fazlası. Ama, görev süresi bittiğinde herşey bitmelidir." Kendisini davasına ve ülkesine adamış bir güçlü lider olan Tayyip Erdoğan'ın yanında, kendisini "siyasi hadım" olarak görmeyenlerle kimleri kastettiğiyle ilgili net cevap vermeyince isim isim sordum. Malum cevabı siz tahmin edersiniz. Siyasi geçmişlerini ve kariyerlerini ve görevlerini Erdoğan'a borçlu oldukları halde, görevleri bittikten sonra her biri Genel Başkanlık ve Cumhurbaşkanlığı hevesine düşen malum şahıslardan sözettiğimi anlamışsınızdır sanırım... İtirazı olan var mı?