Futbol maçı 90 dakika. Bir buçuk saat içinde sahada sürekli koşarsan ayağına muhakkak top gelir ve golünü de atarsın. Meslek üstadım Yavuz Donat'ın gazetecilik için söylediği sözdür bu aslında ama bütün meslekler veya durumlar için de söylenebilir. Siz eğer sürekli çalışır, didinir ve koşarsanız muhakkak karşılığını alırsınız. Başkan Erdoğan ile geldiğimiz Sırbistan'daki durum da tam öyle. İki yıl içinde ikinci kez gelişi Erdoğan'ın Belgrad'a. Nüfusu 7 milyon bile değil ama ikili ticaret hacmimiz bir milyar doların üzerinde. Söylemeden geçmek haksızlık olur. Milli bankamız Halkbank burada sadece ekonomik değil, diplomaside "yumuşak güç" denilen bir misyonu da üstlenmiş. Türkiye'nin, Balkanlar'da bölgenin sigortası olarak gördüğü Sırbistan ile ekonomik, siyasi ve askeri ilişkileri her geçen gün daha artıyor anlayacağınız.
Ama bizim, Başkan Erdoğan ile pazartesi sabah çıktığımız Sırbistan seyahatinde itiraf edelim ki en fazla merak ettiğimiz şey; Fırat'ın doğusu ile ilgili gelişmeler ve ayrıntılar idi. Pazartesi sabah itibarıyla Washington yönetiminin, Güvenli Bölge'deki Amerikan askerlerini çekme kararı alması ve sonraki gelişmeler bu merakın asıl sebebi idi.
Çünkü, aylardır buna yanaşmayan ve askerini çekmeyen, her şeyden önemlisi Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna operasyon yapmasına kesinlikle karşı olan Washington yönetimi, Türkiye'nin kararlılığı karşısında geri adım atmak ve daha açık ifadeyle Türkiye'nin tezini kabul etmek zorunda kalmıştı. Erdoğan, partisinin hafta sonunda Kızılcahamam kampında operasyon için çok kararlı konuşmuş ve "eli kulağında" demişti. İşte bu açıklamanın hemen ardından Pazar akşamı ABD tarafı hareketlendi, Trump ile telefonda görüşen Başkan Erdoğan Türkiye'nin bu kararlılığını tekrarlayınca Trump; "Pentagon ile konuşacağını ve bölgedeki Amerikan askerlerini çekeceklerini" ifade etti. 3 saat sonra ABD Ankara Büyükelçiliğinden Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın' a açılan telefonda: "Birkaç saat içinde askerlerin çekileceği resmî olarak açıklanacak" dendi..
Gerçekten de pazartesi sabah itibarıyla ABD askerleri güvenli bölgeyi terk etmeye başladı.
Trump ile Pentagon'un ters düştüğü bu durumda Trump'ın dediği oldu ama sonrasında diplomatik anlamda birbiri ardına yapılan açıklamalardaki kargaşa ve tezatlar, seçim sürecine giren ABD'de tarafların tüm kozlarını oynamaya kararlı olduğunu da gösteriyor.
Burada Suriye konusuna bir ekonomik parantez açalım ve Trump'ın pazartesi attığı tweet mesajındaki itirafına dikkat çekelim; "Türkiye sınırını aşarsa, ekonomisini yokederim. Dün yaptım, bugün de yaparım!" Geçen ağustosta Türk ekonomisine kur üzerinden yapılanların "Ekonomik operasyon" olduğu ve amacın da "Türkiye'ye diz çöktürmek" olduğunu söylediğimizde bize inanmayanlar Trump'ın bu itirafına ne diyecekler acaba? Ekonomi yönetimini suçlayanlar şimdi utanmayacaklar mı?
Suriye konusuna tekrar dönersek; bundan sonra ne olacak sorusunun cevabı Türkiye açısından çok karmaşık değil; güney sınırında bir terör koridoru ya da terör devleti yapılanmasına ve kurulmasını "BEKA SORUNU" olarak milli güvenlik konusu olarak kabul eden Türkiye, bununla ilgili hem sahada hem masada bugüne kadarki tutumuna dünden daha da kararlı olarak devam edecek.
Bundan sonrasını artık teröristler ve Suriye'de bugüne kadar her tür oyalamayı yapanlar düşünsün. ABD dahil, bölgede en başından bu yana samimiyetsiz politika uygulayanların hepsi Türkiye'nin tezlerine bir bir uymak zorunda kaldı, kalmaya devam ediyor. Burada devlet aklı ve sorumluluğu ve engin tecrübesiyle tam bir vizyon ve liderlik sergileyen Başkan Erdoğan'ın bir yandan diplomasinin tüm imkanlarını kullanıp diğer yandan kahraman güvenlik güçlerimizle sahada operasyonlarda destan yazarak bu sonucu elde ettik. Türkiye'nin bekası için verilen bu mücadelede MHP'nin verdiği destek çok kıymetli. Ama bir de CHP gibi, Esad yanlısı ve YPG sevdalısı kim varsa davet ederek düzenlediği konferansta, Suriye konusunda ABD-YPG-PYD'ye tek kelime etmeyip, bütün sorumluluğu Türkiye'ye yükleyen bir muhalefet partisi var. Yorum sizin...