Bugün Ankara'da yapılacak üçlü zirvede masaya yatırılacak olan İdlib'in ve dolayısıyla Suriye'nin geleceğine yönelik alınacak kararlar, pek çok flu alanın da netleşmesinde etkili olacak. Başkan Erdoğan'ın ev sahipliğinde yapılacak olan Putin ve Ruhani'nin katılacağı zirve, 5. Kez toplanırken, Ekim ayında yapılacak Rusya, Almanya ve Fransa'nın olacağı 2. Dörtlü Zirve'de ele alınacak başlıklara da yol gösterici olacak. Son 40 yılını PKK terörüyle mücadele ile ve son 10 yılını da Suriye savaşının tüm olumsuzlukların faturasıyla (ekonomik, siyasi, sosyal ) yaşayan Türkiye için en önemli kriter; güvenlik. Ve; milli güvenliği adına Fırat'ın doğusu ve batısıyla ilgili yürüttüğü süreç; kolay kolay hiçbir ülkenin altından kalkamayacağı kadar karmaşık ve zor. Çünkü; terazinin her iki tarafındaki muhatapları ABD ve Rusya iken ve bu muhataplar masada alınan kararların uygulanması noktasında son derece ikircikli bir politika izlerken; sizin sözünüzde durmanız ve ciddiyetle ve samimiyetle bu süreci yürütmeniz hiç de kolay değil. Hem bu iki ezeli düşman arasında en doğru dengeyi bulacaksınız, hem ulusal güvenliğinizle ilgili taviz vermeyeceksiniz hem devlet olmanın ciddiyetini koruyacaksınız.
Yani, bu karmaşık ve çok boyutlu mücadele, Suriye'ye yönelik stratejik, askeri ve diplomatik adımların doğru sonuca ulaşmasında Türkiye'yi hayli zorluyor.
Uluslar arası politika da zaten; dezavantajı avantaja çevirme sanatı değil midir zaten? Bu da en fazla devlet aklını gerektirir ki; Türkiye bugüne kadar devlet aklı ve Başkan Erdoğan'ın diplomasideki tecrübesi ile dezavantajları bir bir avantaja çevirmeyi başardı. Gelelim, bugün yapılacak zirveye dair beklentilere.
Herşeyden önce; İdlib'deki her gelişmenin Türkiye açısından kontrollü ve yönetilebilir olması esas. Çünkü; burada oluşacak negatif gelişmelerin doğrudan ve en fazla Türkiye'yi etkileyeceği çok açık. Dört milyona yakın kişinin yaşadığı İdlib'de ve sivillerin hedef alındığı taciz saldırıları sebebiyle Türkiye sınırına yığılan bir milyona yakın insanın oluşturacağı yeni bir göç dalgasının doğrudan yöneleceği adres Türkiye. Ve; zaten bugüne kadar dört milyon mülteciyi topraklarında misafir eden Türkiye için yeni bir göç dalgası ihtimalini, düşünmek bile istemiyoruz. İdlib'deki askeri ve stratejik sürece insani ve sosyal boyutu da eksik etmeden, bugün yapılacak zirvede kararlılığımız en yüksek perdede vurgulanacak. Ve elbette masaya, en başta Avrupa ülkelerini etkileyecek olan "mültecilerin bu ülkelere gitmesi adına kapıları açma" kartımız da konulacak. Ekonomik ve askeri anlamda Türkiye ile son derece olumlu bir ilişki düzeyi yaşayan Rusya'ya da, bu kart hatırlatılacak.
İdlib'in bizim için neden Fırat'ın doğusu kadar önemli olduğu bu detaylarla bir kez daha anlaşıldı eminim. Ve Türkiye'nin "sopa ve havuç" stratejisiyle elindeki olumlu ve olumsuz tüm kozlarıyla, tecrübe ve devlet aklıyla sınırlarımız ötesindeki bu önemli gelişmelere yön veren büyük ülke rolünün biraz daha arttığı tarihi günlerden geçiyoruz.