Alakalı alakasız bütün dünya devletleri Akdeniz'e doluşmuş. Ama "Türkiye'nin orada ne işi varmış"!
Üstüne üstlük , Türkiye orada uluslar arası anlaşmalara aykırı olarak bulunuyormuş! Size tavsiyem; bu iki cümleyi söyleyen herkese hiç tereddütsüz;
"Hadi oradan" demenizdir.
Çünkü; anasının ak sütü kadar helaldir, bal gibi de Türkiye'nin hakkıdır Doğu Akdeniz'de arama faaliyetinde bulunması.
Türkiye bir kere garantör devlet olarak burada olmakta haklıdır. Kendi kıta sahanlığımız içinde ve uluslar arası hukuk ve anlaşmalardan doğan haklarımızla burada olmak hakkımızdır.
Yunanistan, İsrail, Kıbrıs Rum kesimi, İtalya, AB herkes burada hak iddia edecek, herkes burada Türkiye'ye yüklenecek ama Türkiye yerinde duracak öyle mi? Siz Doğu Akdeniz'i kendi malınız gibi kullanacaksınız, KKTC'nin de hakkı olanı vermeyeceksiniz ama Türkiye, elini kolunu bağlayıp oturacak öyle mi? Kıbrıs milli davamız diyorsak, uluslar arası anlaşmalardan doğan haklarımızı sonuna kadar kullanacağız ve bunun bedeli ne olursa olsun bu davadan dönmeyeceğiz diyorsak; Türkiye'nin 2 milli gemisiyle neden Akdeniz'de olduğunu da sonuna kadar savunacağız.
2017 yılında, dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak "Enerjinin Kırmızı Kitabı"nı yayımladı. Bunun özeti; milli enerji ve maden politikasıydı. Arz güvenliğinden, yerlileştirmeye, stratejik vizyon belirlemeye kadar çok geniş bir vizyon belgesiydi bu ve ilk kez en çok dışarıya bağımlı olduğumuz bir konuda; enerji konusunda yerlilik ve millilik adımı kayıt altına alındı, biryol haritasıyla kendimizi bağladığımızı ilan etmiş olduk. Bakan Albayrak, "Kendi yerli ve milli arama gemilerimizi alacağız" dediğinde de kıyamet koptu, hem içeride hem dışarıda. Hadi dışarıyı anlıyoruz, dışa bağımlı ve bu kadar büyük bir pazarı kaybetmek istemeyen ülkeler karşı çıkar elbette ama içerideki "istemezükçüleri" anlamak ne mümkündü? Siz yılda 55 milyar metre küp doğalgaz, 42 milyon ton petrol ithal edeceksiniz; çıkıp bir bakan ve hükümet; "biz artık enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacak yerli ve milli adımları atıyoruz" dediğinde de kıyameti koparacaksınız!
Hiçbir siyasi ve ekonomik izahı olmayan bu itirazın yorumunu sizlere bırakıp devam edelim.
1970'lerde başlayan ama yerli ekipman ve insan kaynağı sorunu sebebiyle hep hayalde kalan deniz sondajcılığı bugün, Fatih ve Yavuz isimli 2 sondaj gemimizle artık hayalden öteye gerçeğe dönüştü. Kendi mühendislerimizle, kendi gemilerimizle, yerli ekipmanlarımızla, yenmeye çalışılan hakkımızın peşinde olarak ve hakkımız olan için bugün Doğu Akdeniz'deyiz. Yerli ve milli enerji ve yerli ve milli ekonomi ve son tahlilde bekamız için. Bunun ötesinde bir yorum yapan da bizden değildir.
Sözün özü; Türkiye'nin hedefleri büyük. Tarihten aldığımız bir miras var. Yarınlarımıza karşı sorumluluklarımız var. Bugüne kadar cesaret edilemeyeni, bütün tuzak ve itirazlara rağmen gerçekleştiren bir siyasi irade var. Bir yandan enerjide bağımlılıktan kurtulma mücadelemizi verirken bir yandan da dün itibarıyla tüm dünyanın karşı çıktığı S-400 hava savunma sistemimiz Türkiye'ye geldi. İşte tam bağımsızlık tam da böyle olur...