Henüz bizzat tanışmış değildik ama kimi zaman telefonla konuşuyor, hasbihal ediyorduk.
Her konuşmamızın ardından Atasoy Abi'nin şu sözü gelip beni buluyordu: "Yürekleri birbiri içinde eritmeksizin tanışmak olmaz. Gövdelerin birbirini tanımasına, tanışma demek olmaz..."
Öyleydi, aramızda yürek birlikteliği, başka bir ifadeyle gönüldaşlık vardı.
Bugünkü serlevhamızdaki "Sultan" da babadan oğula geçen değil, gönülden gönüle akan deruni ırmak mesabesindedir. Hâliyle, Trabzonspor taraftarlarının "Fatih Sultan Tekke" yakıştırmasından değil, Yunus Emre gibi, Hacı Bektaş Veli gibi gönül sultanlığından mülhemdir.
Ki, insan gönüldür, gönül!
***
Fatih Tekke ile tanışmamızı 2013 yılında bizim evde bir sabah kahvaltısında buluşarak vicahiye dönüştürdük. Hatta, halihazırdaki TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu da kahvaltımızı onurlandırmıştı.***
Fatih duygusal olduğu kadar da cesur bir adam.***
Demem o ki Ömür, Parmak, Yumlu, Türkmen ve daha nicesine taraftarın yaptığı mobbing, Fatih'in sahaya sürdüğü hiçbir futbolcuya yapılmamalıdır.
Futbolcu da "Ben Fatih'in sahaya sürdüğü futbolcuyum, kimsecikler beni baskılayamaz" özgüveniyle yeteneklerini rahatlıkla sahaya yansıtsın. Arif Boşluk misali, pozisyonu müsait olduğu hâlde gol atmayı düşünmezlik yapmasın.
Fatih kardeşim görevi sevgili öğretmenim (Cumhuriyet Ortaokulu'ndan Sosyal Bilgiler hocamdı) Şenol Güneş'ten devraldı ama sonuç itibarıyla aynı kulüpte birlikte çalışacaklar.
Dilerim, Türk futbolu için bir "devrimin" başlangıcı olur.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz