TUSAŞ'a yapılan terör saldırısına ülkece tepki gösterdik. Saldırının maksadı konusunda da üç aşağı beş yukarı herkes hemfikir oldu.
En azından, "Bu saldırı Erdoğan tekrar seçilsin diye düzenlendi..." diyene ben rastlamadım.
Erdoğan takıntısı zibil gibi olduğu için her şey beklenir. "S-400'leri Saray'ı korumak için aldı..." diyen parti liderleri bile çıktı, gerisini varın siz hesap edin.
Şu hâle bakın: Bahçeli malum Öcalan çıkışını yapıyor, nakarat değişmiyor. Neymiş efendim, mezkûr çıkışı Erdoğan'ı yeniden Başkan seçtirmek için yapmış!
Demem o ki, takıntı patolojik boyutlarda!
"Cumhurbaşkanı Erdoğan Kuzey Anadolu Fay Hattı'yla anlaştı, gelecek seçimi kazanana kadar İstanbul'da deprem olmayacak!.." diyen çıkarsa bile şaşmam.
Manyaklık bedava nasıl olsa.
***
Bizim
Yusuf Kaplan'ın "
İran takıntısı" da muhalif güruhtaki Erdoğan takıntısıyla kıyasıya yarışır.
Etti eyledi
TUSAŞ saldırısı üzerinden bile İran'ı "rahatsız" etmeyi başardı. Hem de öyle kanal kurmak gibi masraflı yatırımlarla değil, direkt kendini "kurarak" işi bedavaya getirdi. Helal olsun.
TUSAŞ saldırısı üzerine, "Doğu Akdeniz'de her birinde yüzlerce savaş uçağının olduğu 6 Amerikan deniz filosunun"
Türkiye'ye karşı konuşlandığını, "ABD, Çin ve Avrupa ülkelerinin" hedefinde Türkiye'nin olduğunu dile getirdiği yazısında "Türkiye'ye çok yönlü tuzak kuruluyor" diyor.
Peki neymiş bu çok yönlü tuzak?
Hemen devamında belirtiyor: "Emperyalistler adım adım İran'ı Osmanlı coğrafyasına yerleştiriyorlar ve Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya, kuşatmaya çalışıyorlar..."
Gel de şimdi
Abdullah Gül'ün efsanevi cümlesini hatırlama: "İnsan gerçekten hayret ediyor!"
Yusuf Kaplan dostumuz bununla da kalmıyor: "İran, İngilizlerin ve Yahudilerin gizli müttefikidir. Ehl-i Sünnet'in kalesi Türkiye'nin önünü tıkamak için yarım asırdır bölgeye yerleştiriliyor (...) Bunu görmemek için ya salak ya da asalak olmak lazım..."
Yusuf Kaplan benim dostumdur. Zerre miskali üzmek istemem. Kendi alanının dışına çıkınca maalesef böyle talihsiz yazılar yazıyor.
Talihsiz diyorum, çünkü aynı yazısında (sanki fakirden iktibas etmişçesine) şunları da söyleyen kendisi: "Her şeye rağmen Türkiye'ye karşı büyük bir tuzak kuruluyor Şii-Sünni çatışması üretmek için. Türkiye bu oyuna gelmeyecek, İran'ı Batılıların kucağına itme aymazlığı göstermeyecek, kendi medeniyet yörüngesinde tutmak için çaba gösterecek: Planlanan Şii-Sünni çatışmasını önlemenin yollarından biri bu."
Yusuf Kaplan entelektüel kapasitesiyle bu kafa karışıklığının üstesinden gelebilir.
"Azerilerin çoğu Şia'dır; pisliktir yani..." diyen Hüseyin Çevik Hocaefendi'nin kafası karışırsa ne olacak?
Hadi onu geçtik, benim sevgili
Cübbeli Ahmet Hocam ne yapsın? Ki, denk geldiğim bir konuşmasında tıpkı Yusuf Kaplan gibi "büyük oyuna" dikkat çekip, "Sünni omurgayı kırıp yerine Şiileri yerleştirmeye çalışıyorlar..." kıvamında konuşuyordu.
Kim kimden etkileniyor bilmiyorum.
Benim bildiğim şudur: Cübbeli Ahmet Hocam, Yusuf Kaplan'ı etkiliyorsa isabet etmese bile bir sevap alır. Fakat Yusuf Kaplan her iki durumda da "vebalden" başka hiçbir şey elde edemez.
Tek başına onlarca akademya etkisinde çalışmalar yapan, insanların yetişmesi için çırpınan sevgili dostumu buradan uyarıyorum:
Vebale girme!