"Organik yumurta" var mı dedim, eliyle yumurtaların önündeki eşek kadar "etiketi" işaret etti. "Ama burda gezen tavuk yumurtası yazıyor usta, ben organik yumurta sormuştum" deyince de üstenci üslupla "Aynı şey" dedi, "organik yumurta onlar; köy yumurtası..."
Oldum olası üstenci üsluba tahammül edemem, kaptırıp gittim:
"Gezen tavuk yumurtası ile köy yumurtası bile aynı değilken organik yumurta hiç aynı olur mu?.. Gezgin tavuk yumurtası tavukların hareket alanıyla alakalıdır, organik yumurta beslenmeyle..." dedim. "Organik yumurta hormona, vitamine ve antibiyotiğe maruz kalmamış ve yemleri organik olan tavukların yumurtasıdır..." diye ilave etmeyi de ihmal etmedim.
Hızımı alamadım: "Tamam gezip tozan, icabında volta atan mutlu tavukların yumurtaları olduğu için gezen tavuk yumurtaları marketlerdeki gün yüzü görmeyen tavukların yumurtasına tercih edilebilir ama sağlık bakımından organik yumurtalarla bir tutulamaz..."
Yüzüme "Yumurtacı mısın?" dercesine baktıktan sonra kulağıma eğilip "Organik isteyene şimdiye değin gezen tavuk yumurtası verdik, sorun çıkaran olmadı..." deyince, "Milleti aptal yerine koymak ne kadar doğru" dedim. Mahcup olmak yerine, Aziz Nesin'in "Bu milletin yüzde 80'i aptaldır" sözünü terennüm etmez mi?
Tepem attı.
"O yüzde 60 değil miydi?" dedim. "Hayır yani, esnafsınız diye her şeye de zam yapmak zorunda değilsiniz?"
Yüzde 80'de ısrar edince, benden iyi mi bileceksin anlamında, "Aziz Nesin'in bütün kitaplarını okudum" şeklinde salak bir argümanı öne sürdüm, lakin fayda etmedi. Adam yüzde 80'de ısrar edince baktım olmayacak, "Arasını bulalım" dedim. Yüzde 70'lerde anlaştık.
Lakin bir gün sonra da pişman oldum!
Sayın Bakan Mehmet Şimşek'in, yurtdışı çıkış harçlarına yapılması planlanan zam için, "İmkânı olmayan birisi yurtdışına gidebilir mi? Biz de imkânı olandan vergi alınmasını taslağa aldık..." şeklindeki sözü gündeme gelince, "Madem 'rasyonel zemine dönüş ekonomisinde' böyle şeyler olabiliyor, zenginlerden vergi alınsa ya!.." dedim. Vaktiyle yazarçizerlikle de iştigal etmiş muhalif bir arkadaşımız, "İllaki iktidarı savunacaksınız" demez mi?
Hayır, "Savunmadım, eleştirdim!" diyerek aptallığını yüzüne vurmadım. Sadece yüzde 80'e itiraz etmese miydim diye içimden geçirdim.
Galiba benim de kaderim bu! Ya ben bu türleri buluyorum ya da bu türler beni buluyor.
"Kader" dedim de aklıma geldi, son günlerde şu bizim "Aylak din adamlarımız" kader bahsiyle iyice kafayı bozmuşlar. Hasan Basri'nin "Kader" bahsinden girip Matüridi'nin tefsirinden çıkıyorlar. O kadar ki biri bırakıyor öteki alıyor. Erketede bekleyen bir kısım ortodoks zevat da bu eşhası tekfir etmeye adeta aşeriyor. Gerçi tekfire maruz kalanların üslupları o derece özensiz ve derbeder ki Allah'tan korkmasanız "müstahaklar" demeniz işten değil.
Halbuki mesele çoktan çözülmüş; hülasa edilmiş: "Kuluna zulmetmez haşa Hüda'sı kulun çektiği kendi cezası." (Ki, bu beyit ayet mealinden neşet etmiştir.)
Mehmet Akif ne güzel söylemiş: "O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,/ Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?/ 'Kadermiş!' Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:/ Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu..."
Aklını sınırlarını zorlayacak kadar kullan ama bir ölçün / bir mizanın olsun. Haddini aşma. Yine Akif'in dediği gibi "Kader nedir, sana düşmez o sırrı istiknâh; / Senin vazîfen itâ'at ne emrederse İlâh."
Rahman ve Rahim olan Allah'ın mutlak adaleti sana teminat olarak yetmiyor mu arkadaş?