Merhum Cemil Meriç, Tanzimat'tan itibaren Avrupa ideolojilerini tercüme etmekle meşgul Türk aydınını olağanüstü vukûfiyetle anlatır, "Türk aydını tercüme odasında doğmuştur" sözüne de vurgu yapardı.
Mezkûr sözün sahibi mi?
Genellikle uçuk kaçık çıkışlarıyla hatırladığımız Yalçın Küçük idi. İnandığı "yüce gök" şifasını versin, böyle güzel aforizmaları vardı.
Bir defasında da şöyle demişti: "İsrail, Türkiye'de İsrail'de olduğundan daha güçlüdür."
Kastettiği Türk hariciyesi başta olmak üzere çok kritik alanları tutan bilumum Sabetayistler ve bir kısım "Beyaz Türkler"di.
Dolayısıyla...
İran'ın İsrail'e 13 Nisan gecesi düzenlediği saldırıyı herkesten çok bunların itibarsızlaştırması veya havai fişek gösterisi tesmiye ederek aşağılaması beklenirdi.
Böyle olmadı ya da oldu da "bizimkilerin" sesleri ortalığı öyle kapladı ki ben duyamadım.
Bizimkilerin mahut korosu bazen o kadar yükseldi ki, İsrail'e, İran'a söyleyecek laf kalmadı
En çok da "danışıklı dövüş" ve "tiyatro" deyip durdular.
Argümanları da 15 Temmuz direnişine "kontrollü darbe" ve "tiyatro" diyenlerin argümanları kadar evlere şenlikti.
Mesela, Kasım Süleymani'nin ABD tarafından Irak'ta öldürülmesi dönemin ABD Başkanı Trump'ın İran İslam Cumhuriyeti Lideri Hamaney'e altın tepside sunduğu ödülmüş. Hamaney de bu ödülü büyük bir mutlulukla kabul etmiş. Kanıt mı? Çünkü, Hamaney, "Süleymani'nin ölüsü dirisinden çok daha etkilidir..." demiş.
Gülmeyin, gerçekten de böyle akla ziyan argümanları var.
Geçen gün de refikimiz bir gazetenin yazarı, İran devriminin komünizme karşı "Yeşil Kuşak" projesi çerçevesinde ABD tarafından kotarıldığını iddia etti.
Halbuki, ABD emperyalizmine karşı çıkmadığı hâlde sureti haktan görünmeye çalışanların dini anlayışlarını "Amerikancı İslam" diyerek mahkûm etmek mezkûr devrimin başat söylemlerindendi. Ayrıca, Humeyni de dönemin SSCB lideri Gorbaçov'a yazdığı (Muhyiddin İbnü'l Arabi'nin eserlerini de tavsiye ettiği) meşhur mektupta ABD'nin oyununa gelmemesini önermişti.
İran tarih boyunca sadece Müslümanlara saldırmış, sadece Müslümanları öldürmüş mavalına gelince...
Selahaddin E. Çakırgil Star'daki köşesinde, Miladi 635'lerden, Hz. Ömer zamanından 1520'lere kadar 900 yıl boyunca İran'da Şiiliğin hâkim olmadığını belirttiği yazısında, Selçukluların asıl vatanının İran coğrafyası olması bile tek başına bu iddiaların yersizliğini kanıtlar diye yazdı.
Budur. Fazla söze hacet yok.
İran'ı eleştirin, yerden yere vurun ama iler tutar yanı olsun, yani bir mantığı olsun.
Mesela, "İran mezhepçilik yapıyor" deyin ama Azerbaycan'la aynı mezhepten olduğu hâlde, Ermenistan'ı arkaladığını unutmadan.
Uzun lafın kısası, Suriye'deki iç savaştaki sorumluluğu dâhil İran'a paşa gönlünüzden ne geçerse söyleyin ama bunun için İran'ın İsrail'e füze attığı 13 Nisan gecesini seçmeyin.
Bakın işte, "Havai fişek gösterisi" diyerek hafife aldığınızı, Cumhurbaşkanı Erdoğan "13 Nisan gecesi yüreklerimizi ağzımıza getirdi..." diyecek kadar ciddiye aldı, ne olacak şimdi?
Sayın Erdoğan, Batı'nın çifte standardını eleştirirken, kınaması gerekenin Netanyahu olduğunu belirtirken, siz sabahlara kadar İran'ı aşağılamakla uğraştınız!..
Ne diyelim, iyi ki Erdoğan var...
İçlerinde mebzul miktarda İran sempatizanlarının da olduğu "Filistin bezirgânı" muhteremlere de (Erdoğan'ın tavrını/tutumunu yakinen bildiğim için) şuncağızı söylemek isterim
Çok mahcup olursunuz, boş yapmayın.