İsrail aşkı ABD'nin gözlerini öyle kör etmiş ki bölgemizde (Afrika dâhil) nasıl kaybettiklerinin farkında bile değiller.
ABD yönetici elitinin Siyonizm'le malul olduğunu düşünürsek, mahut aşkı "kendine âşık olmak" şeklinde değerlendirmek mümkün.
Ne ki, bu tür narsisizmden de daha büyük körlük olmaz.
Onlar bu körlük yüzünden kaybettikçe Rusya bölge ülkelerinde her geçen gün kendine alan açıyor.
Irak Başbakanı M. Şiya es-Sudani daha geçenlerde ABD'ye "Irak'tan çekil" çağrısı yaptı.
Çekilecekler, tıpkı Afganistan'dan çekildikleri gibi. Sadece Barzani'nin eteklerine tutunarak Irak'ta tutunamazlar. Bunu bildikleri için PKK'nın Suriye kolundan kendilerine "kara ordusu" yaptılar ama Türkiye'ye rağmen bölgede ilanihaye kalamazlar.
Yemen ve Suriye'de de "nasipleri" yok. Ürdün Kralı 2. Abdullah'a da hangi Gazze şovunu yaptırırsa yaptırsınlar, Ürdün'ü de kaybetmeye mahkûmdurlar.
Türkiye de hayli zamandır kendi çıkarına bakıyor, eskisi gibi ABD yörüngesinde hareket etmeyi marifet sanmıyor. Mesela, olanca baskılara rağmen ambargo altındaki Rusya ile ilişkilerini kesmek yerine daha da sağlamlaştırmayı seçti.
İran derseniz, Ukrayna savaşında Rusya'nın en büyük müttefiki. Savaşın ilk gününden itibaren Rusya'ya insansız hava araçları vermişti. Şimdilerde de yüzlerce balistik füze tedarik ediyor.
Bütün bunların karşılığında, Rusya'nın İran'a nükleer dâhil her türlü teknolojik yardımı yapacağını tahmin etmek zor değil.
Tahmin edilmesi zor olan, Türkiye-ABD ilişkileri.
NATO'da müttefikiz ama F-35 programından haksız yere çıkardıkları veya F-16 için verdiğimiz milyarların üzerine çöktükleri için güven sorunu alabildiğine devam ediyor.
Suudi Arabistan bile kimi zaman ABD'ye itiraz ediyor. (Çin ve Rusya'nın da etkisiyle tabii. Yoksa, kralları sözde "Hâdimü'l Haremeyn" ama Mescid-i Nebevî'nin hemen karşısındaki Starbucks şubesi bile hâlâ aktif. Ümit Özdağ dostumuzun haberi olsun, partililerden bir grupla şayet umreye giderse Starbucks'tan mahrum olmaz.)
ABD'nin bölgede alan kaybettiği kadar İsrail de "antisemitizm" ekmeğini tüketmek üzere.
İsrailli gazeteci Yuval Abraham ve Filistinli aktivist Basel Adra'nın yönettiği, Berlin Uluslararası Film Festivali'nde "En İyi Belgesel" ödülü alan "No Other Land" etrafında çıkan tartışma bunun en son göstergesi
Yuval Abraham'ın ödül konuşmasında, "Ben ve Basel aynı yaştayız; ben İsrailliyim, Basel Filistinli. İki gün sonra birbirimizle eşit olmadığımız topraklara döneceğiz (...) Birbirimizden 30 dakika mesafede yaşıyoruz, fakat Basel tıpkı milyonlarca Filistinli gibi işgal altındaki Batı Şeria'da hapsolmuş durumda. Aramızdaki bu apartheid, bu eşitsizlik sona ermeli" dediği için "antisemitik" olmakla itham edildi.
Bununla da kalmadılar, öldürmekle tehdit ettiler. Hatta aşırı sağcı İsrailli çeteler, Abraham'ın ailesinin evini bastılar.
Yuval Abraham da ailesinin birçok üyesi Nazi soykırımında katledilmiş bir Yahudi olarak, Alman hükümetinin "antisemitizmi" bu şekilde "silahsallaştırmasını" eleştirdi. Almanya'nın İsrail'i her koşulda desteklemesinin sebebi sayılan "Alman suçluluğuna" atıfta bulunarak da "Sizin suçluluğunuzu istemiyorum!" dedi.
Gelgelelim, "Alman suçluluğu" Yahudiler için değil, Siyonistler için "çalışıyor".
Holokost mimarı Reinhard Heinrich, 1935'te şöyle demişti: "İki çeşit Yahudi vardır: Filistin'e göç etmek isteyen Siyonist Yahudiler ve kendilerini Avrupalı sayan asimilasyoncu Yahudiler. Asimilasyoncu Yahudileri yok etmemiz gerekiyor. Siyonist Yahudiler ise bizim potansiyel ortaklarımız; onlarla birlikte çalışabiliriz..."
Günümüz Alman hükümetinin tavrı "birlikte çalıştıklarını" gösteriyor. Lakin, İsrail'in Gazze soykırımı "antisemitizm ekmeklerini" de tüketti.