Normal zamanlarda "Batılıların bize uluslararası hukuku dayatmaya hakkı yok" ibaresine muttali olsaydık, deli saçması der, gülüp geçerdik.
Artık gülemiyoruz. Dahası tuhaf veya şaşırtıcı bile bulamıyoruz! Hem de bugünkü serlevhamız kadar tuhaf olduğunu bildiğimiz hâlde.
Neden acaba?
Gerçi, Batılıların demokrasi dayattığı falan da yok. Öyle olsaydı, Suudi Arabistan'a dayatırlardı. Gerçek manada demokrasi diye bir dertleri olsaydı Sisi örneğinde olduğu gibi darbe yapanların ayaklarının altına kırmızı halı sermezler veya Evren'in 12 Eylül darbesini "Bizim çocuklar başardı" diyerek alkışlamazlardı.
Kabul etmek gerek: İşgallerini demokrasi diye yutturmakta çok mahirler.
Mesela, Irak'ı işgal etme sürecini "demokrasi ihracı" olarak uluslararası topluma bir güzel yutturmuşlar, yüz binlerce Iraklı çocuğun ölümüne neden olmuşlardı.
Salih Tuna | 'Batılılar bize demokrasi dayatamaz'
Uzun lafın kısası, Batılılar için demokrasi çok kullanışlı bir kamuflajdan ibaret. Tıpkı özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi.
Yine de sözgelimi "Batılılar bize özgürlük dayatamazlar" gibi bir ifade kulağa çok tuhaf geliyor.
Sıradan bir oksimoron değil bu. Her şeyden evvel, ulaşılması gereken "yüce insanlık değerlerini" hiç kimse dayatma olarak telakki etmez.
Yemen'deki Husilerin (Gazze'deki katliama tepki göstermek için) "Galaxy Leader" adlı gemiye Kızıldeniz'de el koyması üzerine ABD hiç gecikmeden "yüce insanlık değerlerini" masaya sürdü. "Uluslararası hukukun ihlalidir bu, eylemi derhal sona erdirin..." dedi.
Husiler (resmi adıyla Ensarullah Hareketi) de şöyle cevap verdi: "Siyonistlerin Güvenlik Konseyi'nde uluslararası toplumun önünde uluslararası hukuku ihlal ettiğinden beri bu yasalarla artık ilgilenmiyoruz. Amerikalı, İngiliz, Alman, Fransız veya diğer milletlerin bugünden sonra gelip bize uluslararası hukuku dayatmaya hakları yok..."
Sizi bilmem ama bu cevap bana hiç de tuhaf gelmedi.
Herkesin riayet etmesi gereken "uluslararası hukukun" Batı'nın elinde nasıl araçsallaşıp "dayatmaya" dönüştüğünü düşündürdü sadece.
Tuhaf olan, ırkçı Siyonistlerin 6 bin Gazzeli çocuğu binlerce tonluk bombalarla paramparça etmesine, "İsrail'in kendini savunma hakkı var" diyerek destek veren Batı'nın utanmadan hukuktan söz etmesidir.
Gazze'yi soykırımdan geçiren İsrail'e kimseciklerin müdahale etmemesi için uçak gemileri ve güdümlü füze taşıyan nükleer denizaltılarıyla refakat eden ABD'nin uluslararası hukuktan bahsetmesinden daha tuhaf ne olabilir?
Şayet ABD aynı şekilde bir gemiye el koysaydı bunu uluslararası hukuk gereği yaptığını dile getirir, geminin mürettebatının da terörist olduğunu ilan ederdi.
Bizdeki kimi şebelekler de vatanlarını savunan Filistinli direnişçileri terörist ilan eden işte bu emperyalistlerin gözlerine bakıyor. Oysa, Kuvayı Milliye'ye terörist demek ile Filistinli direnişçilere terörist demek arasında hiçbir fark yoktur...
Aliya İzzetbegoviç, Bosna katliamı sırasında (mealen) "Biz ölüyoruz ama soykırıma seyirci kalan Batı da uğruna yüzyıllardır acı çekerek kazandığı değerleri kendi elleriyle yok ediyor..." demişti.
Gazze'deki soykırıma destek çıkmakla değerlerini büsbütün yok etmekle kalmadılar, sahtekârlıklarını saklayamayacak kadar da dımdızlak ortaya çıktılar.
Hangi provokasyonu yaparlarsa yapsınlar artık saklanamazlar.
Eskiden antisemitik endüstriye ilk yakıtı Fransa'da Yahudi mezarlığına saldırarak atarlardı, şimdi galiba Dublin'den başladılar.
Artık nerede ne yapsalar boş, kamuflaj dönemi bitti, saklanamazlar.