Kısa süre öncesine kadar konuşuyor, hasbihal ediyorduk. Hatta bir defasında, "muhalif" bilinen bir medya figürü arkamdan atıp tutunca, ağzının payını vermişti.
Ben de onu (kendisi bilmese de) gıyabında çok savundum. Sonra ne olduysa artık irtibatımız koptu. Neyse, sağlık olsun.
Kıymet hükmüm şudur: Uğur Bey veya bir başkası vaktiyle onu dedi bunu yaptı, ayrı meseledir.
Önemli olan bugündür.
Daha da önemlisi (ki benim için belirleyici olan budur) yurtsever/antiemperyalist çizgiye sahip olmaktır.
Uğur Bey de temelde antiemperyalisttir. Kimi politik görüşlerini yanlış bulmam, bu hakkını teslim etmeme engel değil.
Benim de çok değer verdiğim emekli büyükelçimiz Mustafa Şükrü Elekdağ'dan naklettiklerinin yanı sıra, ABD emperyalizminin İsrail ile birlikte Filistin'i haritadan silip Ortadoğu'yu dizayn etmek istediğine dair bir televizyon kanalında geçen gün söyledikleri antiemperyalist duyarlığın göstergesidir.
Gelgelelim...
Söz konusu duyarlıkla örtüşmeyen bir "çıkışı" dolayımında hayli ağır eleştirilere maruz kaldı.
Sözcü'deki yazısında "son sözüm" diyerek, Falih Rıfkı Atay'a atfettiği şu sözü dercetti: "Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizden değildir."
Sevgili dostuma öncelikle şunu belirtmek isterim: Falih Rıfkı Zeytindağı'nda, "Kudüs bizden değildir" demez; "bizim değildi" der. Yani, durum tespiti yapar. Bir yanıyla, Yakup Kadri'nin Ahmet Celal'inin "Haymana Ovası"ndaki o köylülere karşı "Yaban"cılaşmasına düçar olur.
Demem o ki, Kudüs'ü umursamaz değildir.
Öyle olsaydı Medine'yi de umursamazdı. Fahreddin Paşa'yı da sırf Medine'yi savunduğu için "Siz askerlerinizle Plevne kahramanlarısınız..." diye övmezdi.
Tarihte ilk kez askerlerimiz için "Mehmetçik" ifadesini kullanan Fahreddin Paşa, yiyecekleri tükendiğinde Mehmetçikle birlikte çekirge yiyerek Medine'yi son gününe kadar İngilizlere karşı savunmuştu. Ki, Atatürk'ün "Sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdıran kumandan" diye taltifine mazhar olmuştu.
Kaldı ki, Falih Rıfkı, Zeytindağı'nda, Enver ve Cemal paşalarla Medine'yi ziyaret ettiklerini ve Ravza-i Mutahhara'da namaz kıldıklarını yazar.
Hayatında iki rekât namaz kılan hiçbir Müslüman, Peygamberimizin Miraç'a yükseldiği ve Müslümanların ilk kıblesi Mescidü'l Aksa'nın yer aldığı Kudüs için "Bizden değildir" demez.
Koca imparatorluktan elimizde kalan Anadolu topraklarını hiçbir maceraya elbette kurban edemeyiz.
Lakin, "Araplar bizi arkadan vurdular" martavalıyla da kaderimiz olan coğrafyamıza sırtımızı dönemeyiz.
Hele hele İngiliz işbirlikçisi Şerif Hüseyin ve mahdumlarının kafakola aldığı dönemin kimi bedevileri üzerinden "kolektif cezalandırma" misali Arapları topyekûn suçlayamayız.
Uğur Bey dostumuz, Atatürk'ün yakınında bulunanlardan olduğu için hüccet gibi gösterdiği Falih Rıfkı'yı referans göstermek yerine bizzat Atatürk'ü düşünerek kendine şunu sorsun:
Gazi Paşa bugün yaşasaydı, Gazze'de çocuklar İsrail bombalarıyla paramparça edilirken "Kudüs bizden değildir" mi derdi?