Lisede okuduğum yıllarda Meydan Parkı'nda yazları garsonluk yapardım. Tüm garsonlar gibi meşrubat satmak işime gelirdi.
Yalnız, yevmiyemiz hasılata bağlı olduğu için en gıcık kaptığım kant satmaktı.
Kant mı?
"İmalatı" son derece basitti: Bir çay bardağı sıcak suyun içine minik bir limon dilimi atıp yanına da şeker koyduğunuzda, bir bardak kant elde etmiş olurdunuz.
Ücret bakımından çayla aynıydı fakat müşterisi çok farklıydı... Oldukça yaşlı olan kant müşterileri masaya oturdular mı kalkmak nedir bilmezlerdi. Hülasa, bir kant içip akşamı ederlerdi. Her garsonun baktığı belirli sayıda masa olduğu için de yevmiyeyi direkt etkilerlerdi. Zaten bahşiş diye bir şey kitaplarında yazmazdı.
Hiç unutmam, bir gün "kant müşterisi" akınına uğramıştım. Sanki sözleşmişler gibi benim baktığım masalara üşüşmüşlerdi...
Haliyle yevmiyem dibi bulmuş, yüzüm düşmüştü.
Eve dönüş yolunda moralimin neden bozuk olduğunu soran bir arkadaşa, "Kantçıların baskınına uğradım, sohbetleri bitmek bilmedi..." demiştim. "Kim onlar, ne konuşuyorlar?" diye sorunca da "Saf aklın eleştirisini yapıyorlar!.." karşılığını vermiştim... Arkadaşın "Deli midirler la?" diyerek yüzüme hayretle bakışını hâlâ unutamam.
O vakitler rahmetli babamın aldığı ansiklopedilerden birinde Immanuel Kant maddesini okumuş, "Saf aklın eleştirisi" ifadesi aklımda kalacak kadar "aydınlanmıştım".
Daha fazla "aydınlansaydım" kuvvetle muhtemel, "Eller Kant okuyor, bizimkiler hâlâ kant içiyor!" derdim.
Zira, o vakitler mottosu "Eller aya biz yaya" olan böylesi bir "aydınlanma" modaydı.
Bu tarz "aydınlanmanın" (siz buna "köle ahlakı" da diyebilirsiniz) öncüsü de genellikle CHP'lilerdi. Hem Atatürk'ü, "mürteci" addettikleri "dindarlara" karşı bir "cop" gibi kullanırlar, hem de Atatürk'ün "Türk övün, çalış, güven" veya "Bir Türk dünyaya bedeldir" sözleriyle yerleştirmeye çalıştığı "özgüveni" darmaduman ederlerdi.
Bunlara göre bizden adam olmaz, biz hiçbir şey yapamazdık!
Pek değişmediler!
Bugünlerde de İHA ve TOGG'u aşağılamak için bin bir dereden su getirmeleri aynı "ahlakın" tezahürüdür.
Gelgelelim, eski CHP'liler günümüz CHP'lilerine nazaran çok daha dürüst, çok daha mantıklıydılar. En azından, hem "Biz hiçbir şey yapamayız" deyip hem de "gelişmişlik" düzeyi bakımından, ABD veya Almanya'yla kıyas yapıp hükümetleri aşağılamazlardı.
Günümüz CHP'lileri, İstanbul Havalimanı'nın yapılmasını Almanya'nın istemediğini iddia edenleri, "Almanya, Türkiye'yi mi kıskanıyor!" lakırdılarıyla aşağılamaya çalışıyorlar.
Almanya, Türkiye'yi kıskanıyor mu bilmem; lakin geçen gün Almanya'da yaşananlar (11 eyalette 130'u aşkın adrese yapılan baskında Alman Federal Meclisi'ne baskın yapmayı planladıkları iddia edilen içlerinde eski askerlerin de yer aldığı 52 kişinin gözaltına alınması) bunları kıskandıklarının göstergesi.
Bunları, dediğim, 15 Temmuz'da işgalci tankları alkışlamak için Bağdat Caddesi'ne çıkanları, tankların arasından suhuletle geçip darbeyi canlı yayında izlemeye gidenleri, "Yoo ben başbakan olacağım..." diye kostaklananları...
Neyse ki Ali Babacan'ı bilmiyorlar! Bilseler, değil Almanya veya İngiltere veya Amerika, tüm dünya kıskanırdı.
Hayır yani, "Her haneye bir sosyal hizmet uzmanı atayacağız. Eve giren parayla eve girmesi gereken parayı karşılaştıracak. Gelir yetersizse, farkı devlet kapatacak..." diyen bir ekonomi allamesini kim kıskanmaz!
"Her eve kayyum atamanın" parodisi yapılmıştı, oradan mı intihal, bilemiyorum.
Benim bildiğim, Kılıçdaroğlu'nun, "Her muhtara özel kalem müdürü atanırsa işsizlik biter" şeklindeki çözüm önerisinden bin kat daha "orijinal".
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Babacan gibilerle devleti nasıl yönetmiş? Yoksa bunlar Erdoğan'dan ayrıldıktan sonra mı "orijinal" hale gelmişler, anlamadım gitti.