Anlaşılan o ki, Davutoğlu, "Suriye sorununun" baş mimarı olmadığını Muharrem İnce'ye bile inandıramamış.
Baksanıza ne diyor:
"Suriyelileri göndereceğiz de 6'lı masadaki Davutoğlu mu gönderecek? O getirmedi mi Suriyelileri?.."
Siz söyleyin, CHP'nin eski cumhurbaşkanı adayı haksız mı?
"Davutoğlu Kasım 2015'te AK Parti'nin aldığı yüzde 49.50 oranındaki oya tek başına sahip çıkıyor da 'stratejik derinlikli Suriye politikasına' neden sahip çıkmıyor?" dediğimde, Davutoğlu muhipleri bir yerlerden emir almışçasına hakaret ve iftira yarışına girişiyordu.
Bakalım şimdi ne yapacaklar, adamlarını nasıl savunacaklar?
Eloğlu gözünün yaşına bakmadı, dan diye "O getirmedi mi Suriyelileri?" deyiverdi işte.
***
Davutoğlu, Suriye politikasının sorumluluğundan kaçıyordu ama Türkiye-Suriye ilişkileri "normalleşmeye" yüz tutunca, daha fazla kaçamadı.
Kaçamazdı, zira bu öyle her karşısına çıkana "Penguen" demeye benzemezdi.
Hilâl Kaplan "Hodri meydan" çekerek mahkeme yolunu gösterince kulağının üzerine yatmıştı ya, onu diyorum.
Daha sonra bizzat kendisi "Penguen"le neyi kastettiğini itiraf etmişti hani: Bir televizyon programında, "Erdoğan'ın talimatıyla veya koordinasyonuyla parti içinde karşımda,
Berat Albayrak,
Süleyman Soylu ve
Binali Yıldırım'dan mürekkep bir çete örgütlendi..." demişti.
Sizin anlayacağınız, "Penguen'in lideri Erdoğan'dır" diyen firari FETÖ'cülerle aynı müstekreh saçmalıkta buluşmuştu.
Fakat mahut saçmalığı kendi ağzıyla deşifre edinceye kadar
Kati Piri'den bizim
İ. Karagül'e kadar "Penguen" zokasını yutturdu.
(Gerçi Karagül sonradan ne mal olduklarını gördüğünden olsa gerek, ona da "Penguen" demeye başladılar. Zaten rahmetli Ahmet Kekeç'ten fakire kadar kime demediler ki.)
***
Suriye sorunundan kaçmak...
"Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek söz duymadı, duymayacak..." dedikten sonra,
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a demediğini bırakmamaya benzemezdi...
Muhafazakâr kesimlerde kıyasıya eleştirildiği dönemde "Okumadan imzaladım" diyerek
İstanbul Sözleşmesi'ne karşıymış izlenimi verdikten sonra
"İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden yürürlüğe koyacağız..." demeye de benzemezdi.
Hülasa, hiçbirine benzemezdi.
Çünkü "Suriye meselesi"
ABD ve
İsrail'i yakından ilgilendiriyordu.
Cumhuriyet'ten
Mehmet Ali Güller arkadaşımızın dediği gibi,
Türkiye ile Suriye'nin "normalleşme"
süreci Amerika, İsrail ve bir de
Davutoğlu'nu rahatsız etti.
"Rusya, Türkiye'yi Esad rejimini meşrulaştıracak şekilde görüşmeye zorluyor..." ifadesi bunun göstergesi.
Gördüğünüz gibi Suriye meselesinden daha fazla kaçamadı.
Peki, 6'lı masanın büyük ortağı CHP, Suriye ile "normalleşmeyi" vaat ediyor, o ne olacak?