Ziya Paşa'nın "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" özdeyişi şiddeti nihayetinde bir koşula dayandırır.
Koşul mu?
Nasihat/uyarı ve azarla yola gelmektir. Yoksa dayağı hak ettin demektir.
Gelgelelim, başlığa çektiğimiz "atasözünde" hiçbir koşul yoktur. Ebeveynlere (özellikle de babalara) kızlarına dayak atmaları koşulsuz öğütlenir.
Şudur: Şayet anandan kız olarak doğduysan her halükârda dayağı hak ettin demektir.
Bence de felaket bir zihniyet!..
Yeni yetmeler "Böyle atasözü mü olur?" demesinler. "Kızını dövmeyen dizini döver" adlı bir film bile var, 77 yapımı.
Şu sahne de söz konusu filmin özetidir: Karakolda kızına tokat atan babanın yanına sokulan komiser "Artık çok geç!" der, "Bu tokat daha evvel atılmalıydı." Kahrolan baba kapıya başını yaslayarak, "Haklısınız!.. Kızını dövmeyen dizini dövermiş!" diye hayıflanır.
Dövülmesi önerilen Sevil adındaki kızımızı Müjde Ar, babasını Müşfik Kenter, komiseri de Selim Naşit canlandırır. (Evet, Adile Naşit'in abisi.)
Sevil'in suçu fotomodel olmaktır.
Yeşilçam'ın en velut senaristlerinden Erdoğan Tünaş'ın senaryosunu yazdığı Temel Gürsu'nun yönettiği bu filmde Ferhan Şensoy'a da (Tarık) "kötü adam" rolü düşmüştür.
Ferhan Şensoy'un öyle acayip bir repliği var ki, hazır yeri gelmişken paylaşmasam dilim şişer. Sevil (Müjde Ar) onu terk edince arkadaşına (Baykal Kent) "Bütün kadınlara kinliyim. Hepsi birbirinin aynı. Aldatan, terk eden, kalleş... Anam babamı terk ettiği zaman küçüktüm. Babamın nasıl kahrolduğu gitmez gözümden..." dedikten sonra kaptırır gider:
"Anam da bir kadındı."
Zamanının çok ötesinde bir replik. LGBTİ alsın, slogan yapsın. Neyse, burda keselim.
"Kızını dövmeyen dizini döver" atasözüne bakıp da kadın düşmanı (misojini) atasözlerimizin çok olduğu sanılmasın.
Fakat, Yeşilçam çokluk böyledir. Münir Özkul'un yere göğe sığdırılamayan "Yaşar Usta" karakteri bile "kızını istediğine verip istediğine vermeyen" son derece ataerkil bir karakterdir.
Tamam, kadına şiddete, ayrımcılığa her daim karşı çıkalım. Filmlerimizle, dizilerimizle, romanlarımızla, öykülerimizle, velhasıl, her şeyle. Ne ki, azgın feministlerin fişteklemesine kanıp da olur olmaz her şeye de "taciz" yaftası yapıştırmayalım.
Bu azgın azınlığın kavline göre tüm kadınerkek ilişki biçimleri olağan şüpheli, hatta daha fazlası. Bakmak "taciz", göz ucuyla kaçamak bakış atmak "röntgencilik", iltifat etmek "sözlü taciz", ila ahir.
O kadar ki, eşzamanlı birbirini beğenmenin dışındaki her türlü ilgi veya ilişki biçimini tacize sokmak işten bile değil.
Öküz gibi bakmaya da yavşamaya da sonuna kadar karşı çıkalım ama bu şımarıklık nedir?
Geçen gün Merdan Yanardağ'ın "Tele 1"inde "Sosyal medya fenomeni, ada vapurundaki tacizi ifşa etti" diye bir haber gördüm, şaştım kaldım.
Riyakârlığın bu kadarına da pes!
Mahut haberle ilgili videoyu izledim; tüm izleyenler gibi ben de "taciz" falan görmedim.
Vapurda seyahat edenleri izinsiz bir şekilde çekip servis etmekle kalmayıp, tacizle suçladığı vapur yolcusuna saldıran şımarık magandalar gördüm sadece.
Tele 1 de sanırım haberini inandırıcı bulamamış olacak ki, "taciz etmekle" itham ettiği vapur yolcusunu, "Yabancı uyruklu bir vatandaş" olarak nitelendirmiş.
Sosyal medya fenomenleri ellerinde cep telefonu, orda burda kurban arıyorlar.
O atasözünden mülhem söyleyeyim: Sosyal medya tacizine engel olmayan dizini döver.