Ormanda alevler daha yükselmeden başlıyorlar, "Akepe otel yapacak..." yaygarasına.
Halbuki, Anayasa'nın 169. Maddesi'ne göre değil otel veya konut, "yanan yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık" dahi yapılamaz.
Ya ne yapılır?
İlgili madde gayet açık ve net: "Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir (...) Bütün ormanların gözetimi devlete aittir."
Nitekim böyle de olmuştur... Yanan yerlere dikilen ağaçların görüntülerini Orman Genel Müdürlüğü yayımladı.
Lakin öyle kötücül zihniyetle baş başayız ki...
Yunanistan maazallah İstanbul'a iki bomba atsa, "Akepe müteahhitlerine inşaat alanı açıyor!" derler!
***
Sanki dersin
FETÖ'nün Cevheri'sinin hık demiş burnundan düşmüşler
gibi. Öyle külyutmaz, öyle kurnaz,
öyle fabrikatörler!
Hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye fiili saldırıya uğradığında, mebzul miktarda
"tiyatro" diyenler de çıkacaktır aralarından. Tıpkı
15 Temmuz'daki
Gladyo saldırısına "tiyatro" diyenler gibi.
Bir kısmı da
"S-400'ler nerede?" diye cart curt edecektir.
"S-400'leri Saray'ı korumak için aldılar!" diyen
Akşener'in bu koronun önde gidenlerinden olacağı kuvvetle muhtemel.
Zira...
Marmaris'teki orman yangınını söndürme çalışmaları içinde yer alan uçak görüntülerine rağmen, "Uçak yok!.." diyebilme yeteneği var.
***
"Yanıltıcı bilgi yayma" veya "yalan" hususunda müeyyide tastamam uygulanırsa tek cümle kuramazlar.
Onun için bundan çok rahatsızlar. Hayır yani, yalanda gözü olmayan neden rahatsız olsun ki.
İşin trajik yanı şu: Uyuşturucu müptelası gibi yalana dolana, tezvirata bağımlı hale geldiler.
Kendilerini kapattıkları algı mağarasından birileri bir an için dışarı çıkıp bir nebze ışık getirse, gözlerine cam kırıkları batmışçasına feryat ediyorlar.
Kendi yazarları
Soner Yalçın arkadaşımız, "Erdoğan gitsin diye devleti çökertmeyin!.." dediği için linç edildi, ötesi var mı?
Lafın düzünü edelim: Bu saatten sonra
FETÖ ve
PKK'ya rağmen muhalif sosyolojiyi "aydınlatmak" imkânsız gibi bir şey. Aydın cesareti gösterenler her şeyden evvel bedel ödemeyi göze almak zorundadır.
O bedel, mahalle baskısına maruz kalmaktır.
Şayet baskıya direnirsen mobbing, linç ve iftira marifetiyle öyle itibarsızlaştırılır, öyle yalnızlaştırılırsın ki adının meczuba çıkması işten bile değildir.
İktidara demediklerini bırakmayan
Nihat Genç ve arkadaşlarına geçenlerde "Saray'dan beslendikleri" iftirasını attılar.
Çünkü iktidara karşı çıkmak yetmez, illaki onlar gibi karşı çıkacaksın.
Gerekirse müstevlilerle işbirliği yapılmasına ağzını açmayacaksın. Yani,
Erdoğan iktidarına son vermek uğruna memleket işgal edilse, devlet yıkılsa, vatan parçalansa, ezanlar sussa, bayraklar inse de göz yumacaksın.
Yoksa bunların kontrol ettiği muhalif sosyoloji nezdinde
"meşru muhalif" olamazsın.
Muhaliflerin yol ayrımı budur.
Ya bunların
"meşru muhalifi" olacaklar ya da
Buda'nın dediği gibi
"Göller ülkesinde ada olmayı" göze alacaklar!