Tüm irtibat telleri kopsa, muhabbet bitse, sokak çeşmeleri hiç akmasa, tek fert tek fertle kaynaşmasa, sokaklar yalnızlıktan çatlasa, göğe açılan tüm kapılar viran olsa, yağmur yağmaz olsa, kanadı kırık leylekler bile bu şehri terk etse yine de bir umut vardı.
Mevlâna İdris'in varlığı böyle bir şeydi benim için.
Umut gibi.
Kardeşi Salih'ten durumunun iyiye gittiği müjdesini almış, selam göndermiştim. Aynı gecenin sabahında da vefat haberini aldım!
Öyle sarsıldım ki, umudum tükenmiş hissettim.
"Satranç Dersleri" şairi merhum İlhami Çiçek, "Umut kesilmiyorsa dostlarım / kesip / barikatlar kurarak kangrenli gövdemizden / şurda güneşe ne kaldı..." demişti.
Mademki güneş var...
Kangrenli gövdemiz ağır bir yara daha alsa da, güneşe bakmaktan gözlerimiz yosun tutsa da, umut da var demekti.
***
Mevlâna İdris bir defasında, "Yılları unutuyorum, ânlar derinleşiyor..." demişti.***
Bazen kaybolur, gittiği şehirlerden bulduğu nimetlerle dönerdi. Çekirdek, şeker, salatalık, bitki çayı, kitap, ne varsa.
"Bunu denemelisin üstat" diyerek ikram eder, nerden bulup aldığını da söylemeyi ihmal etmezdi.
Bazen Efendim, bazen Üstat, bazen Hazret, bazen Adamım, çokluk da "Bayım" diye hitap ederdi.
Şiirleri ve çocuk kitaplarının yanı sıra o müthiş nezaketiyle, uzun susuşlarıyla, sessiz sakin konuşmasıyla, kara siyasaya ve dünyanın iğvasına karşı dimdik duruşuyla müstesna bir insandı.
Ahir zaman dervişiydi. Yedi Güzel Adam'dan mülhem söyleyecek olursam, Son Güzel Adam'dı.
Gitti... Çok üzgünüm, çok!
Onun ifadesiyle, "İçimin bayrağı yarıya indi..."
"Allah'ın gülleri onunla olsun." Melekler yoldaşı olsun, mekânı cennet, makamı âli olsun, sonsuz rahmet olsun.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz