Üstünüze afiyet, sonunda biz de şu salgına yakalandık.
"Aşılarını olmuş muydun?" sorusuna hiçbir şekilde muhatap olmamak için de telefonumu hep kapalı tuttum.
"Olmadım!.." deseydim, "Aşı olmayana ekmek bile vermeyin" kıvamındakiler, "Gördün mü bak, şimdi çekersin..." diye kuvvetle muhtemel içlerinden geçirecek, aşı olmakla ne kadar isabetli karar verdiklerini düşüneceklerdi.
"Oldum!.." deseydim, bu sefer de "Çip takacaklar!.." kıvamındaki aşı karşıtları, "Bunlar daha iyi günlerin..." yollu fakire acıyacak, aşı olmadıkları için de kendileriyle gurur duyacaklardı.
Her iki kesimde de dostlarım var. Benim yüzümden duygularının depreşmesini istemem.
Tuhaf olan şu ki, her iki kesim mezkûr soru etrafında örtüşüyorlar!
Halbuki, "Aşılarını yaptırdın mı?" veya "Aşıların tam mı?" gibi soru öbekleri, benim bildiğim kedi-köpek gibi hayvanlar için kullanılırdı.
Engin Ardıç, "Eskiden eş kelimesi hayvanlar için kullanılırdı" demişti, "muhabbet kuşunun eşi olurdu. Şimdi hayvanlarla eşitliği sağladık..."
Hayvan dostluğu mu çok ilerledi, nedendir bilmem; eşitlikler her geçen gün artıyor.
Gerçekten de "Maymundan gelmedik ama maymuna gidiyoruz". Allah sonumuzu hayreylesin!
Yazıya oturmadan evvel hava almak için şöyle bir bahçeye çıktım. Baktım, yavru bir kediciğe bizimkiler güzel bir yuva yapmış. Kediciğin "annesi" ve "babası" da hemen yanı başında.
"Erkek kediler yavrularıyla ilgilenmez, aferin buna!" dedim.
Çocuklar, "Onların ikisi de erkek!.." dediler.
Şaştım kaldım, "Nasıl yani?!" dedim.
"Evlat edinmişler galiba baba!" diyerek gülüştüler.
Aklıma Putin'in, "Bir ailede ebeveyn 1, ebeveyn 2 olmaz, anne ve baba olur..." sözü geldi, neyleyim!
Hayvanlar da "üçüncü tür" insanlarla "eşitlenmeye" mi çalışıyor, anlamadım gitti?
***
Bazıları kolay atlatıyor. Bende öyle olmadı. Özellikle boğaz ağrısından bir yudum su içmek bile işkenceye dönüştü. Hiçbir ağrı kesici de fayda etmedi
Demem o ki, kimse koronavirüs hastası olmaya heves etmesin. Hiç iyi bir şey değil.
Olmaz olur mu, var öyle insanlar. Kovid- 19'a inanmayıp, "Mis gibi grip olacağım" diyen çaçaron bir aktivist vardı mesela.
Hayır, malum tartışmayla artık hiç işim olmaz.
Lakin hazır yeri gelmişken, Cemil Barlas'ın hakkını teslim etmek isterim. İlk günden itibaren DSÖ seylaplarına kapılmadı. Sorguladı. Eleştirel mesafeyi hep korudu. Koronavirüs konusunda dünyadaki tüm tartışmaları yakından izledi. Eve kapanmaların ekonomi üzerinde yıkıcı etkilere neden olacağına dikkat çekmeye çalıştı. Hatta sonuçlarının koronavirüs ölümlerinden daha az korkunç olmayacağını dile getirdi.
O vakitler, "Hükümet 1 ay sokağa çıkma yasağı koysun..." yollu cart curt eden muhalif güruh şimdilerde ekonomik sıkıntılar üzerinden ekmek yemeye çalışıyor.
***
Bugün tabiri caizse hayata döndüm. Haliyle telefonumu da açtım. İlk telefon memleketten:
"Sen anlarsın bu işlerden; Ukrayna-Rusya savaşı çıkar mı, ne diyorsun?"
Köyde yaşıyor. Dünya yansa bile inekleri, tavukları, verimli tarlasıyla bir ömür yaşayacak durumda.
"Boş ver!" dedim, "Onu piyasada iş yapanlar düşünsün!"
"Onun için sormadım" dedi, "Trabzonspor'un şampiyonluğuna yine bir engel çıkmasın!"
Güldüm.
Sonra Güney Kore-Kuzey Kore husumetinin Fenerbahçemizin tribünlerine sinkaflı şekilde yansıması üzerine, Kuzey Kore'nin TFF'yi göreve çağırmasına ilişkin haberi okuyunca daha da güldüm.
Siyasette neler dönüyor diye şöyle göz ucuyla baktım...
Kılıçdaroğlu, Yavaş ve İmamoğlu için "Görevlerine devam edecekler" görüşünü yine tekrar etmiş.
İyi de İBB Başkanı'nın İngilizce performansı boşa mı gidecek yani?