Kılıçdaroğlu'nun dillendirdiği "siyasi cinayetler kaygısının" ardından, İYİP'li Koray Aydın da "Bizim de aldığımız suikast duyumları var" dedi.
Kaynak "duyumlar" olunca, gerisi cibilliyetinize kalmış. İstediğiniz gibi şavullayabilirsiniz...
Şayet Ali Babacan kadar yetenekliyseniz "duyuma" bile gerek duymadan, "Kılıçdaroğlu'nun kaygılarında haklı olduğunu" söylersiniz.
Nasılsa dilin kemiği yok!
Lakin şuncağızı ne yapacaksınız: Hiçbir iktidar, istikrarsızlığa neden olabilecek kaostan beslenmez. Yani, suikastlar ancak "iktidarı devirmek isteyenlerin" işine yarar.
Fakire soracak olursanız, savcılar resen soruşturma açıp "duyum sahiplerinin" ifadelerine başvurmalı. Konuyu vuzuha kavuşturmak için gerekirse Meclis'te komisyon kurulmalı.
Kulaklarına kimler üfürdü öğrenelim.
Şimdiye değin piyasaya sürülen tek bir psikolojik harp mamulü yoktur ki FETÖ'yle alakası olmasın.
Bu da mı öyle, bilelim.
Kılıçdaroğlu'nun iltisakları malum, Koray Aydın'ın bildiğimiz kadarıyla alakası yoktu, neden bu koroya katıldı, bilemiyorum.
Bildiğim, her zaman söylediğimdir: 15 Temmuz'da başaramadılar ama hiçbir zaman vazgeçmediler!
"Tersi dönmüş ahmaklarla" işbirliği içinde her gün operasyon çekiyorlar.
Öyle algı faaliyeti yürütüyorlar ki aklınız durur. Örnek mi arıyorsunuz, buyurunuz: FETÖ davası mahkûmu Ayşe Özdoğan adlı bir kadın, ağır hasta olduğunu yansıtan görüntü eşliğinde, ceza infazının ertelenmesi için yalvarıyor! Sosyal medyada ara ara bu kampanya yapılıyor, bu "zulüm" dursun deniliyor. Kamuoyu vicdanının maruz kaldığı bu kampanyaya ilişkin Adalet Bakanlığı'ndan herhangi bir açıklama nedense yapılmadı, yapılmıyor!.. Şayet siz bu kadının infazı durdurulsun derseniz, öncelikle kripto FETÖ'cü hesaplar tarafından linç edilmeniz, hatta FETÖ'cü ilan edilmeniz kuvvetle muhtemel. Zira algı malzemesinin ellerinden alınmasını istemiyorlar!..
Yazık ki yazık, bunların ne menem bir örgüt olduklarına dair şöyle derinlikli, ilmi bir risale henüz yazılmadı.
Ne yalan söyleyeyim...
FETÖ yüzünden yıllarca içerde yatacak kadar "bedel" ödeyen ve son ana kadar Zaman gazetesindeki yazılarıyla FETÖ'ye meşruiyet katkısı sunarak ödenen bedellerde sorumluluğu olan Ali Bulaç ve Mümtaz'er Türköne'den bir tartışma dolayımında böyle bir çalışma bekledim...
Tanklarla çiğnenen, bombalarla paramparça edilen onca insanın vicdan azabıyla, "The Cemaat"in referans kaynakları dahil her şeyini adamakıllı teşrih masasına yatırsınlar istedim...
Bir de baktım ki ne göreyim, eski günlerdeki gibi ciddi ciddi "İslamcılık" tartışıyorlar!..
Aldı beni bir gülme.
Neresi mi komik?
Her şeyden evvel bugünlerde "üçüncü evresini" idrak ettiğimiz mahut tartışmanın ikinci evresinin ardından Mümtaz'er Türköne'nin, "Adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek..." diyerek FETÖ adına "racon" kestiği aklına gelmeli değil miydi?
"O keskin kılıç tanklarla, savaş uçaklarıyla inmeyeydi iyiydi" bile demeden "dan" diye "İslamcılık" tartışması yapmak da ne bileyim!..
Pardon, unutuyordum, olay (yani, İslamcılık tartışması) şöyle gelişti: Ali Bulaç, Taliban üzerinden Müslümanların sınavını yazınca, Mümtaz'er Türköne de gel seninle "Taliban, şeriat, laiklik ve Diyanet" tartışalım demiş.
Sonra da karşılıklı iltifatlar eşliğinde başlamışlar tartışmaya.
Mümtaz'er Türköne, "Ali Bulaç'ın ilminin derecesini tayin etmek haddimi aşar, sadece vicdanına saygımı bütün kalbimle teslim ediyorum..." deyince, Ali Bulaç da "İslamcılık konusuna ikimizin getirdiği yaklaşımın henüz bir miktar dahi ötesine geçilmiş değil..." demiş.
Kaldıkları yerden aynen devam ediyorlar!..
Sanki onca şey yaşanmamış, 15 Temmuz hiç olmamış gibi.